2 Şubat 2013

İkİ yıl önce bİr hafta kadar konuşamamıştım, sonra geçtİ.

*

*

*


Y.

İki yıl önce bir hafta kadar konuşamamıştım, sonra geçti.


Kariyerime öğle yemeği harçlığımla aldığım bir şiir kitabıyla başlıyorum.
Issız bir kariyer.
Farkedilmiyor.
Gençliğinde insan gürültü koparmak için fırsat arıyor.
Tuhaf tuhaf yerlerde bekliyor. Sözleşmiş gibi saatine bakıyor.
Aç karnıyla nerde hata yapmış olabileceğini düşünüyor.

xxx


BK öfkeli.
" Sana bir felsefe sorusu soracağım."
Bekliyorum.
Bir es veriyor, sonra soruyor.
Bu soru kimseye sorulmamalı. Bu yapılmamalı.
Hem evet hem hayır, diyorum mantık dersi aldığım kişiye.
Üç kelimelik bir soruya cesaretle cevap verememek.
Hiç dinmiyor.

xxx


Üçüncü tekil şahıs.
Bu kadar ince kullanılabilir mi?
Bir başkası yazsa, hazret yükseklerden az önce aramıza gelmiş gibi bir duygu uyanır.
Ama o başka. Dertleşiyor sanki.
Sizin de başınıza şöyle bir şey gelmiştir benzeri bir açılış, hemen sonra...
Bir oyuncunun karşısındaki oyuncuyu incitmeden sayı aldığı nerde görülmüş.
J.Marias kılıcını hiç bırakma diyesi geliyor insanın.

xxx


Taş kaybı, hamle kaybı, pozisyon kaybı.
Kaybetme nedenleri.
İlk ikisine ortalama oyuncularda rastlanıyor.
Diğer iki kaybediş biçiminden farklı olarak pozisyon kaybı, oyun ilerledikçe ortaya çıkıyor.
Önce sesler duyuyorsunuz.
Önemsemiyorsunuz.
Sonra bir şeyler olduğunu düşünüyorsunuz, ama hiç bir önlem almıyorsunuz.
( Hep böyle yapmaz mıyız? )
Sonunda tahta size her şeyi açık açık söylediğinde, bir oyun daha diyecek kadar düşkünleşiyorsunuz.

xxx


Gazete ekinde okuyorum.
Hüznünü de içine atan öyküler, diye yazıyor bir kitap adının altında.
Hüzün böyle mi içe atılıyor artık?
Eskiden ar damarı vardı. Ve kesinlikle çatlamaması gerekiyordu.

Hemen birkaç sayfa sonra, Amerikalı bir yazar (büyük) gençlere öğütler veriyor.
Bu devirde. Pes.

Kötülüğün hangi damardan aktığı önemli mi?

xxx


BK yazdıklarımı okuduktan sonra (sınıfta yüksek sesle) yazabilirsin diyor.
Yalnız bir şey eksik, ama onu da yazsaydın burda olmazdın.
Yoksa yazıyor musun?
Hayır, sadece okuyorum.
Yazabilirsin.
Tersleniyorum bir bakıma. Bu gençlik değil, korunmak. Neden?
Bilmiyorum, şimdi de bilmiyorum.


19.yüzyıl Rus romanında sakal bırakma biçimlerinden söz ederek başlıyor yazı.
Çocukluk işte. Ben burdayım, ben seni gördüm, sen de beni gör diyecek ille de.

xxx


Bak, bu ses. Bu da müzik.
Masanın üzerinde sanki tek bir piyano tuşu var.
Önce bir kez, sonra saniye arayla iki kez dokunuyor tuşa.
Ölçü?
Konuşurkende sık sık kullanıyor bu kelimeyi.
Müzik eğitimi başladığı anda bitiveriyor.
Hep karanlıkta.

xxx


Sontag doğru söylüyor.
Camus belki o kadar iyi bir yazar değil ama çok iyi bir insan.
Dışarıya çıkın, biraz yürüyün, çok geçmeden karşılaşacaksınız Veba'nın yazarıyla.
Size bir hediyesi var. Umutsuzluk.
Kat kat giyinmiş. Dalgın, çekingen, düşünceli, nazik.
Bunların üzerinde bir bakışta anlaşılmama korkusu.
Son olarak da meşhur pardösü.
Verdiği hediyenin uygunsuzluğunun farkında gibi.
Yüzünde gülümsemenin gölgesi.

Dikkatli olun, en ufak bir içtensizlik gözünden kaçmayacaktır.
Öyle olmasa, son cümlede, mikrobun kökünün kazınamayacağını, felaketin olsa olsa bir süreliğine uykuya çekileceğini,
yer ve zamanı kollayacağını söyleyeblir miydi?

xxx


BK' yı yazdığı dilde okumak gerekiyor.


xxx


Zenginler şehrin merkezini terkedip içinde yaşayacakları gettoları inşa ederken, ilerde
surların kapılarını kuşatmacılara açacak kişilere en önemli sorumluluğu veriyor.
Güvenliği sağlama.

xxx


Alice.
Kitabın küçük, ucuz sayılabilecek İngilizce bir baskısına yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğuyla aynı anda
saldırıyoruz.
Çekil, benim o.
Bir ucundan tutmuş bırakmıyor kitabı.
Zor kullanırken tekrarlıyorum, çekil.
Şaşkınlıkla gevşetiyor ipin ucunu.
Tam olarak böyle mi yaşandı?
Bilemiyorum, hiçbir şey insan hayatından önemli değildir.
Çocuk yaşlarda bile.

xxx


Tek kişilik gidişdönüş.
Bilgisayar.
Tek kişilik bir bilet. Dönüş tarihi açık.
Ne zaman isterse dönebilir. Bir hafta sonra bir ay sonra. Yine de dönecek.
Öyle söyledi şimdi. Tek kişilik gidişdönüş dedi.
Gittiği yerden dönmeyi umuyor. Dönmeyi umduğu bir yere gidiyor.
İyi giyimli. İyi giyimli insanlar çoğalıyor. Gidişdönüş bileti alanlar da.

Gidecekmiş ve dönecekmiş gibi.

Gelecekte bazı kuruluşlar, sektörün daha da güçlenmesine, yüksek davranış biçimlerinin
sektörde yerleşik değerler olarak kabul görmesine meçhul asker kalbiyle destek veren
gidişdönüşcüler' i şık bir yaka iğnesiyle onurlandıracak.

Yaka iğnelerini, artık dünya tasarımlarına göre kollarına, göğüslerine, ya da doğrudan yakalarına
takan yolcular, az da olsa, nedense hep geciken gidişçiler' den kolaylıkla ayırt edilebilecek.


xxx


Deneme yenilirsin.
Kasparov denediği zaman yeniliyor.
Ya da denenmeyecek oyuncuya denediği için yeniliyor.
Yedinci Mühür.
Asla deneme.
Çünkü seninle sadece bir kez oynayacak, sonra çekip gidecek.
Seni de yanına alabilir.

xxx


Akrabalarını tanımalısın, Nathalie Sarraute okudun mu?
Bir kuyuya sarkıtılıyorum sanki.
Bileklerine güveniyorum, ya ötesi, niye tedirginim.
Bir şekilde, kimsenin yardımı olmadan yolu bulabilmeliyim oysa.

xxx


Nasıl yaşamalıyım?
Henüz bu soruyu bilmiyorsunuz.
Gençliğinizde öğreniyorsunuz öğrenmesine de, bilmiyorsunuz.
Sonra bir gün neden Sokrates'in böylesine basit bir soru yüzünden
cezalandırıldırıldığını biliyorsunuz.


Bir metro durağında ( neden kimse yok? ) gittikçe uzaklaşan topuklu ayakkabı sesine
tutunmaya çalışırken, sırtımda mırıltısını duyuyorum.

"Burda kim yaşıyor?"

Dönme, sakın dönme.
Yüzünü görme, yüzünü gösterme.

Nefes almayı öğrenmiştin değil mi?

xxx


A.Manguel, Borges'in melodramları hor görmediğini, Western'leri ve gangster filmlerini seyrederken
ağladığını söylüyor.

Calvino'nun deyişiyle, aynalarımızın bize göstermediği yasaklı yüzü yakaladı Borges.

Bir tül, bir tülün nedensiz soğukalgınlığı. Biz onun gölgesiyle uğraşırken, o çoktan anlam arayan yetişkinler
dünyasını bırakıp gitmiş.

xxx

Vitrinlere bakıyoruz birlikte.
Sürekli imgeden, imgelerden söz ediyor.
Çok heyecanlı, kelimeler kavramlarla besleniyor sanki.
Çoğu zaman bir nezaket gülümsemesiyle eşlik ediyorum konuşmasına.

Sonra biraz bunalıyorum.
Yorgunluk çöküyor. Onun kadar kuvvetli değilim.Taşıyamıyorum.

" Herkes bildiğini okur, nasıl yorumlanmalı sence."

Bir yerde oturmak, nefes almak istiyorum.

Birden kesiliyor. Duymuş olabilir mi?

Bir imge değil, düpedüz işaretler arıyorum.

xxx


Siyah bir renktir

Thomas Bernhart' ın kahramanı gibi sürekli notlar alırız ilerde yazacağımız kitaplar için. Bitmez tükenmez o
notlar. Düzenli bir dağınıklığa sahip olduğumuza inandırırız kendimizi. Gururlanırız içten içe. Her yere yayılmış
notlar kararlığımızın, hissettiğimizin kanıtlarıdır olsa olsa. Sık sık güne bir önceki gün zamansızca ziyaretimize
gelen esinin bize bıraktığı birkaç satırı okuyarak başlarız. Ne dalgınlık, bir parça sigara külü dökülür yazdıklarımızın
üzerine. Budalalığımız bu talihsizliği hayatın bizi kıskandığı biçiminde yorumlar. Hemen, zor bir geceyi atlatmış, ele
avuca sığmaz bir kavrayışın dalgınlığına bürünüveririz.

Oysa siyah da renktir.

xxx


Edward Carey' nin hayal gücü karşısında un ufak olmamak için ne yapmak gerekir bilemiyorum. Kahramanı
biriktirme uzmanı Francis Orme 996 parçalık özel bir koleksiyonun sahibi. Hepsi numaralandırılmış olarak
saklanan parçalar, aynı zamanda gündeliğin beyaz eldivenler kullanan kahramanımızca yazılmış tarihi.
Kimine göre deli saçması, kimine göre tutunmanın tek yolu.

19. Bir miktar balık kılçığı.

37. Üç deliği olan bir çorap.

42. Plastik bir kurbağa.

63. Bir piyango taburesi.

145. Bir çift fırın eldiveni.

190. Bir istifa mektubu.

237. On üç adet boya fırçası

442. Bir para sayma makinesi.

558. Porselen bir mürekkep şişesi.

585. Muz dolu bir çanta.

649. Kolera üzerine bir kitap.

713. Solmuş bir lale.

746. Bir çift takma kirpik.

837. Bir bisiklet selesi.

Ve son parça,

996. Nesne.




Sevgiler,

Sedat Sezgen