14 Temmuz 2018

Oruç Aruoba


























"Doğum günümü seçti ustam ölmek için."

Kucağında Minu melek.

13 Temmuz 2018

Bilge Karasu








































"Dil bu karanlığın içinde yaşayabilirmiş gibi görünen tek şey olacak"

28 Ocak 2018

Samuel Beckett: Bir Parça Monolog







*

Perde.
Uçuk dağınık ışık.
Konuşmacı sahneönünün iyice kenarında seyircilerin solunda.
Beyaz saçlar, beyaz gecelik, beyaz çoraplar.
İki metre solunda, aynı hizada, aynı yükseklikte, yeryatağının beyaz ayağı.
Konuşma başlamadan on saniye önce.
Konuşmanın bitmesinden otuz saniye önce lamba ışığı yitmeye başlar.
Lamba söner. Sessizlik. KONUŞMACI, küre, yeryatağının ayağı, dağınık ışıkta belli belirsiz görünür durumda.
On saniye. Perde.

KONUŞMACI:
Doğum ölümüydü onun.  Yeniden.  Sözler az.  Ölürken de.  Doğum ölümüydü onun.  Pis pis sırıtan o zamandan beri.  Kalkar gelecek kapağa.  Beşikte ve kundakta.   Emerken ilk fiyasko.  İlk sarsak adımlarla.  Anadan nineye ve geri.  Boydanboya.  İleri geri eğri bacaklarla.  Öylesine pis pis sırıtıp durarak.  Cenazeden cenazeye.  Şimdiye.  Bu gece.  İkibuçuk milyar saniye.  Yeniden.  İkibuçuk milyar saniye.  İnanması zor o kadar az olduğuna.  Cenazeden cenazeye.  Cenazeleri…sevdiklerinin diyecek handiyse.  Otuz bin gece.  İnanması zor o kadar az olduğuna.  Gecenin köründe doğmuş.  Güneş çoktan batmışken karaçamların ardında.  Yeni iğneler yeşile dönerek.  Odada karanlık büyüyor.  Standard lambadan gelen ışığa dek.  Fitil kısık.  Şimdi de.  Bu gece.  Kalkıp günbatımında.  Her günbatımında.  Odada uçuk ışık.  Nereden bilinmez.  Pencereden değil.  Hayır.  Neredeyse hiç.  Hiç diye birşey yoktur.  Elyordamıyla pencereye ve gözünü dışarı diker.  Durur bakarak gözünü dikmiş.  Kıpırdamadan bakarak.  Hiçbirşey kıpırdamaz o kara kocamanda.  Elyordamıyla geri sonunda lambanın durduğu yere.  Daha önce durduğu.  Son söndüğünde.  Sağ cebinde kibrit çöpleri.  Birini yakar kalçasına sürterek babasının öğrettiği gibi.  Çıkarır sütbeyaz küreyi kenara koyar.  Kibrit söner.  Bir tane daha yakar önceki gibi.  Çıkarır fanusu.  İslenmiş.  Sol elinde tutar.  Kibrit söner.  Üçüncüyü yakar önceki gibi ve fitile tutar.  Fanusu geri koyar.  Kibrit söner.  Küreyi geri koyar.  Fitili kısar.  Işığın kıyısından geri çekilir ve yüzünü doğuya döner.  Boş duvar.  Öyle gece gibi.  Kalk.  Çoraplar.  Gecelik.  Pencere.  Lamba.  Işığın kıyısından geri çekilir ve durur yüzü boş duvara dönük.  Resimlerle kaplı birzamanlar.  Resimleri…sevdiği kişilerin diyecek handiyse.  Çerçevesiz.  Camsız.  Duvara iğnelenmiş.  Çeşit çeşit biçimde ve boyda.  Biribiri ardından indirilmiş.  Gitmiş.  Parçalanmış ve savrulmuş.  Saçılmış yere.  Tek seferde değil.  Aniden bastırmış bir…değil.  Söz yok.  Duvardan koparılmış ve parçalanmış birer birer.  Yıllar içinde.  Gece yıllarınca.  Duvarda şimdi hiçbirşey yok iğnelerden başka.  Hepsi değil.  Bazıları koparılırken sökülmüş.  Bazıları hâlâ iğnelemiş duruyor bir parçayı.  Öyle durur yüzü boş duvara dönük.  Ölmeye devam.  Ne eksik ne fazla.  Hayır.  Eksik.  Ölmeye eksik.  Hep daha eksik.  Akşamçöküşünde ışık gibi.  Durur orada yüzü doğuya dönük.  Boşalmış iğnedelikli yüzey birzamanlar beyaz gölgede.  Birzamanlar adlandırabilirdi hepsini.  Şurada baba.  Şu gri boşlukta.  Şurada anne.  Şu ötekinde.  Şurada birlikte.  Gülümseyerek.  Düğün günü.  Şurada üçü birarada.  Şu gri lekede.  Şurada yalnız.  Kendisi yalnız.  Vesaire.  Şimdi değil.  Unutulmuş.  Hepsi gitmiş uzun zaman önce.  Gitmiş.  Koparılmış ve parçalanmış.  Yere saçılmış.  Süprülmüş ortalıktan yatağın altına ve bırakılmış.  Binlerce yırtık parça yatağın altında tozla ve örümceklerle.  Bütün…sevdikleri diyecek handiyse.  Durur orada yüzü duvara dönük gözünü dikmiş öteye.  Hiçbirşey yok orada da.  Hiçbirşey kıpırdamaz orada da.  Hiçbirşey kıpırdamaz herhangibiryerde.  Görülecek herhangibirşey yok herhangibiryerde.  İşitilecek herhangibirşey yok herhangibiryerde.  Bir zamanlar seslerle dolu odada.  Uçuk sesler.  Nereden bilinmez.  Daha az ve daha uçuk zaman geçip giderken.  Geceler geçip giderken.  Hiçbiri şimdi.  Hayır.  Hiç diye birşey yok.  Yağmur bazı geceler yandan çarpar gene camlara.  Ya da yavaşça yağar aşağıdaki yere.  Şimdi de.  Lamba tütüyor kısılmış fitilden.  Garip.  Uçuk duman süzülüyor küredeki açıklıktan.  Alçak tavan geceler boyu islenmiş bundan.  Kara biçimsiz leke gerisi beyaz yüzeyde.  Birzamanlar beyaz.  Durur yüzü duvara dönük betimlenen çeşitli adımlardan sonra.  Yani akşamçöküşünde kalk ve gir geceliğin ve çorapların içine.  Hayır.  Zaten onların içinde.  Onların içinde bütün gece.  Bütün gün.  Bütün gün ve gece.  Kalk akşamçöküşünde gecelik ve çoraplar içinde ve yerlemlerini bulmak için biraz durduktan sonra elyordamıyla pencereye.  Odada uçuk ışık.  Anlatılamazca uçuk.  Nereden bilinmez.  Durur kıpırdamadan bakarak dışarı.  Karanlık kocamanın içine.  Hiçbirşey yok orada.  Hiçbirşey kıpırdamaz.  Görebileceği.  İşitebileceği.  Kalır bir daha hareket edemeyecek gibi.  Döner sonunda ve yeteri kadar istenç hareket etmeye.  Döner sonunda elyordamıyla lambanın durduğunu bildiği yere.  Bildiğini sandığı.  Daha önce durduğu.  Son sönmeden önce.  Birinci kibrit küre için betimlenmiş.  İkinci fanus için.  Üçüncü fitil için.  Fanus ve küre geri yerlerine.  Fitili kısar.  Işığın kıyısından geri çekilir yüzü duvara dönük.  Doğuya.  Yanındaki lamba kadar kıpırtısız.  Gecelik ve çoraplar beyaz uçuk ışığı almak için.  Birzamanlar beyaz.  Saçlar beyaz uçuk ışığı almak için.  Yatak ayağı bellibelirsiz tuvalin kenarı.  Birzamanlar beyaz uçuk ışığı almak için.  Durur orada bakarak öteye.  Hiçbirşey.  Boş karanlık.  İlk söze dek hep aynı.  Geceden geceye aynı.  Doğum.  Sonra yavaşça uçuklaşıp yitmesi bir uçuk biçimin.  Karanlıktan çıkıp.  Bir pencere.  Batıya bakan.  Güneş çoktan batmış karaçamların ardında.  Işık ölüyor.  Yakında hiç kalmayacak ölmek için.  Hayır.  Hiç ışık diye birşey yok.  Yıldızsız aysız gökyüzü.  Ölür şafağa ve asla ölmez.  Orada karanlıkta o pencere.  Gece yavaşça çöküyor.  Gözler küçük cam pırıltısına o ilk gecede.  Dön ondan sonunda yüzleş kararan odayla.  Orada sonunda yavaşça bir uçuk el.  Tutuyor yüksekte bir yanan çırayı.  Çıranın ışığında uçukça el ve sütbeyazı küre.  Sonra ikinci el.  Çıranın ışığında.  Küreyi çıkarıp görünmez oluyor.  Yeniden göründüğünde boş.  Fanusu çıkarıyor.  İki el ve fanus çıranın ışığında.  Çıra fitile.  Fanus geri.  Çıralı el görünmez oluyor.  İkinci el görünmez oluyor.  Bronz yatak somyasının pırıltısı. Uçuklaşıp yiter.  Doğum ölümü onun.  O boş boş gülümseme.  Otuz bin gece.  Durur lamba ışığının kıyısında bakarak öteye.  Karanlık bütünün içine yeniden.  Pencere gitmiş.  Eller gitmiş.  Işık gitmiş.  Gitmiş.  Yeniden ve yeniden.  Yeniden ve yeniden gitmiş.  Karanlık yavaşça ayrılana dek yeniden.  Gri ışık.  Yağmur çığıl çığıl.  Bir mezarın çevresinde şemsiyeler.  Yukarıdan görülüyor.  Akıtıp duran siyah kubbeler.  Siyah hendek aşağıda.  Yağmur siyah çamurda fokurduyor.  Şimdilik boş.  O aşağıdaki yer. Hangi…hangi sevdiği kişi? diyecek handiyse.  Otuz saniye.   Eklenecek ikibuçuk milyar küsura.  Sonra uçuklaşıp yiter.  Karanlık bütün yeniden.  Kutlu karanlık.  Hayır.  Bütün diye birşey yok.  Durur bakarak öteye yarı işiterek kendi söylediklerini.  Kendi mi?  Sözler ağzından dökülen.  Ağzını kullanan.  Yakar lambayı betimlendiği gibi.  Geriye çekilir ışığın kıyısına ve yüzünü döner duvara.  Gözünü diker öteye karanlığın içine. Bekler ilk sözü hep aynı.  Birikir ağzında.  Ayırır dudaklarını ve uzatır dilini.  Doğum.  Ayırır karanlığı.  Yavaşça pencereye.  O ilk gece.  Oda.  Çıra.  Eller.  Lamba.  Bronz pırıltısı.  Uzaklaşıp yiter.  Yeniden ve yeniden.  Yeniden ve yeniden yitmiş.  Ağız apaçık.  Bir çığılık.  Boğulur burunda.  Karanlık ayrılır.  Gri ışık.  Yağmur çığıl çığıl.  Akıtan şemsiyeler.  Hendek.  Fokurdayan siyah çamur.  Karenin dışından tabut.  Kiminki?  Uzaklaşıp yitmiş.  Gitmiş.  Geç başka konulara.  Geçmeye çalış.  Başka konulara.  Duvardan ne kadar uzakta?  Başı neredeyse dokunuyor.  Pencerede gibi.  Gözleri dikilmiş cama dışarı bakıyor.  Hiçbirşey yok kıpırdanan.  Karanlık kocaman.  Durur orada kıpırtısız gözünü dikmiş dışarı bir daha hareket edemeyecekmiş gibi.  Ya da gitmiş yeniden hareket etme istenci.  Gitmiş.  Kulağında uçuk bir çığılık.  Ağız apaçık.  Kapanır hışırtısıyla nefesin.  Dudaklar birleşmiş.  Duy yumuşak dokunuşunu dudağın dudağa.  Dudak dokunur dudağa.  Sonra ayrılır çığılıkla önceki gibi.  Nerede şimdi.  Pencereye geri gitmiş dışarı bakıyor.  Gözleri cama dikilmiş.  Sanki son kez sakıyor gibi.  Döner sonunda elyordamıyla uçuk anlaşılmaz ışık içinde görülmeyen lambaya.  Beyaz gecelik hareket ediyor o loşlukta.  Birzamanlar beyaz.  Yakıp duvara çeviriyor yüzünü betimlendiği gibi.  Başı neredeyse dokunarak.  Durur orada bakarak öteye bekleyerek ilk sözü.  Birikir ağzında.  Doğum.  Ayırır dudaklarını ve uzatır dilini aralarına.  Dilin ucu.  Duy yumuşak dokunuşunu dilin dudaklara.  Dudakların dilde.  Uçuklaşıp yit pencerenin dışındaki karanlıkta.  Dik gözünü karanlıktaki çatlağın içinden öteki karanlığa.  Daha ötede de karanlık.  Güneş çoktan batmış karaçamların ardında.  Hiçbirşey kıpırdamaz.  Hiçbirşey uçukça kıpırdamıyor.  Kıpırdamadan durup gözleri cama dikili.  Sanki son kez bakıyor gibi.  O ilk gecede.  Otuz bin küsurdan biri.  Dön geri sonunda karartılmış odaya.  Orada yakınında olacak.  Bu gece olacak.  Çıra.  Eller.  Lamba.  Bronz pırıltısı.  Rengi atmış küre loşlukta yalnız.  Bronz yatak somyası ışığı yakalayan.  Otuz saniye.  Kabartmak için ikibuçuk milyar küsuru.  Uçuklaşıp yit.  Gitmiş.  Çığlık.  Söndürülen burundeliklerinden nefesle.  Yeniden ve yeniden.  Yeniden ve yeniden gitmiş.  Kimin mezarına kadar?  Hangi…sevdiği kişininki diyecek neredeyse.  O mu?  Siyah hendek çığıl çığıl yağmur içinde.  Çıkış yolu karanlık içindeki gri çatlakta.  Yüksekten görülen.  Akıtan kubbeler.  Fokurdayan siyah çamur.  Tabut yolda.  Sevdiğim…handiyse sevdiğim diyecek yolundayken.  Onun yolunda.  Otuz saniye.  Uçuklaşıp yit.  Gitmiş.  Durur orada ötelere bakarak.  Karanlık bütünün içine yeniden.  Hayır.  Bütün diye birşey yok.  başı neredeyse dokunarak duvara.  Beyaz saçlar yakalayarak ışığı.  Beyaz gecelik.  Beyaz çoraplar. Beyaz ayağı yatağın kıyısında karenin sahnenin solunda.  Birzamanlar beyaz.  En azından…bırak ve baş dayanır duvara.  Ama hayır.  Kıpırtısız başı dik gözü öteye dikili.  Hiçbirşey yok kıpırdanan.  Hafiften kıpırdanan.  Otuz bin hayalet gecesi ötede.  Ötesinde o siyah ötenin.  Hayalet ışık.  Hayalet geceler.  Hayalet odalar.  Hayalet mezarlar.  Hayalet…handiyse sevdiğin hayalet kişiler diyecek.  Bekleyerek yırtan sözü.  Durur orada gözü o siyah peçeye dikili dudakları titreyerek yarı işitilen sözlerle.  Başka konuları konu edinen.  Başka konuları konu edinmeğe çalışarak.  Yarı işitene dek yoktur başka konular.  Hiçbirzaman yoktu başka konular.  Hiçbirzaman yok iki konu.  Yok tek bir konudan başkası.  Ölüp gitmişler.  Ölen gidenler.  Gitme sözünden.  Gitmiş sözü.  Başka nereye ki?  Gözünü öteye dikmişin farketmediği.  Küreye yalnızca.  Öteki değil.  Anlaşılamamış.  Hiçbiryerden.  Her yanda hiçbiryer.  Söylenemezce uçuk.  Küre yalnızca.  Yalnız gitmiş.




çeviri; Oruç Aruoba