26 Mayıs 2014

ELTON JOHN’UN GÖZLÜKLERİ










                 Sandığın ağır dinginliği, eğer kapağını açarsam dışarı kaçışmağa yeltenecek çeşit çeşit deniz böcekleri, çingene pavuryaları, yengeç, çalpara, kerevet, istakoz, şahin karidesleri, karabiga ya da zağana türevleriyle karışık -benzetmiş gibi olmayayım- ayaklanma başlatmış yeniçeriler gibi, dükkânı istilâya girişecek bir gücü bastırıyor duygusu veriyordu. Duruşu öyleydi diyebilirim; kimi çağrışımlar akılcı açıklamalar arkasında saklanamaz. “Ne var bunda, içinde?” diye sordum. Şehmuz, burnunun ucuna düşmüş yarım gözlüğünü orta parmağıyla düzeltirken hin hin gülümsedi. “Elton John’un gözlükleri! Film setinden çalınmış!”
                 Hiç beklemiyordum ya doğrusu; bir yığın anı kırığı beynimin kovuklarından çıkıp göz sinirlerimin üstünde zıplamağa başladılar. “He... nasıl yani?”  Bir sürü imge...“ Ciddi misin? Bırak şimdi şaka yapmayı.” Birden gülüşünü donduruyor “Yo, hakkat dedim; yetmişlerde oynadığı bir filmdenmiş.” Pinball Wizard, Tommy filminden fırlayıp sayı yapmağa girişti önümdeki loşlukta. Ses kesik kesik. Tam çıkaramadım parçayı.
                 Eskicilerde, sahaflarda aradığım hep bir gözbağı, bir yanılsama,   yanılsatma değil miydi kendime? Şehmuz’un Yeri'nde bundan bol bol var. Ne ki, nesneler ile düzenleri, aslında hiç de farklı değil benzeşlerinden. Bunları çok başkaymış, sanki gizemliymiş gibi algılatan Şehmuz’un kendisi bence. “Aç da bakayım.” Kolumdan tutup kilimli sedire oturtturdu “Hele bir çay içelim, bakarsın bir yandan.”
                Göz bağlansa da burun boş durmuyor; beklemiş arap sabunu mu desem, kalaycı kükürtü mü, hızar tozu mu? Birbirine girmiş  molekülleri tek tek ayırmağa kalksam simyager kesilirdim. Şu küçücük dükkânda zaman bir tuhaf kokuyor. Eski kitaplar da cabası.
                Çay söylüyor kapıya çıkıp bağırarak Şehmuz. Bir gözüm sandıkta ya, rafları, dolap gözlerini de tarıyorum bir yandan. Çay içmem diyemedim. Hiç yapmadığım şeyleri yapmaya gönül erdirmeği böyle günlere yakıştırırım. Ses sinyali düzeliyor, parçayı çalmaya başlıyorum içimdeki pikapta. Devri bozuk da olsa, olsun. Görüntü seçenekleri içinde Atlantic Records logosu, yetmişlerin formika kaplı müzik dolabı, sepya pinball ışıkları, sağından solundan tokat yiyen bir kurşun top, fırıl fırıl dönen sayılar... Pikap  iğnesi gözlük camlarını çizerken kolu tutup kaldırıyorum; parça bir 'cızt'la kesilip, görünmez bir duvara çarpmışcasına sırça sırça dökülüyor yere. Toplamaya girişiyorum; gözlükler dev çizmeli şarkıcının da, oyun ustası kör kimdi? Aslında o da şarkıcıydı. Who. Bu bir soru mu? Hayır, grubun adı. Hah hah, çok komik! Roger Daltrey. Evet, beni görebiliyor musun? Beni duyabiliyor musun?
                 "Soğutma" diye sesleniyor dükkânın öbür ucundan Şehmuz. Çaylar gelmiş. Sandığı eşelemeği bırakıp yanına gidiyorum. Höpürdeterek -ona eşlik olsun diye- içerken dayanamayıp soruyorum "Ya Şehmuz, bırak hakkaten şakayı; nereden topladın bunca gözlüğü?" "Yahu yemin billah ediyorum, bir tanışım film setinden araklamış çoğunu, ben de tabii, sonradan bulduklarımı kattım içine, karışık yani. Ama bak, hepsi dönem." "Hadi canım, şimdi adamın çizmeleri de var diye başka bir sandık açarsın sen, ne yamansın!" "Müşteriye aradığını değil, ummadığını vermek benim işim. Aradığını değil, sürpirizi bulacaksın bizde, farkımız o diğerlerinden." "Farklı olan sensin, onun için hep buraya geliyorum ya" diyorum. Son yudumunu alıp sırıtıyor sarı-kahverengi, koyu akik bıyıklarının altından. "Sen beni dinle, herkese göstermem, içinden beğendiklerini al bak, başka nerde çıkar hayatında karşına, rüyasını dahi göremezsin valla."
                 En az bir saat daha oyalanıyorum bu 'zaman deposu'nda, üstelik arada bu kez birer sade kahve bile içiyoruz. Yanında Şehmuz'un sardığı Bitlis tütününü kaçırıp da içime çok çekince çarpılıyorum; fırıl fırıl dönüyor zaman tüneli. Nesneler havaya savrulup uçuşuyorlar. Girdap içinde kaybolmadan yakaladıklarımı tutup tutup Şehmuz'un önüne koyuyorum:
               
                 Bir adet kırk beşlik
                 (Charles Aznavour - Désormais, Barclay Records)
                 İki adet otuz üçlük
                 (Steve Harley and Cockney Rebel - Timeles Flight, EMI Records),            
                 (E.E. Cummings Reads His Poetry, Caedmon Records)
                 Bir adet röntgen cihazı tüpü
                 (cam, vakumlu, sedef alacalı vazo biçiminde)
                 Bir adet noter numaratörü
                 (belge numaralamak için, paslanmaz alaşımdan mekanik düzenek)
                 Üç adet kitap
                 (Zıp Zıp Dergisi, 1'den 54'de kadar, deri ciltli)
                 (Marcel Marceau, Les Rêveries De Bip, Collection Petite Sirène)
                 (Salâh Birsel, Sen Beni Sev, Yeditepe Yayınları)
                 Bir adet gözlük
                 (Elton John'un! Tommy filminden! düz camlı, devasa kırmızı plastik çerçeveli)

       -Ben gideyim artık, ne etti borcum?
       -Gönlünden kopan...


              Çok değil birkaç yıl sonra, "Şehmuz'un Yeri"nin de içinde bulunduğu bitpazarı bölgesinin dümdüz edildiğini, yerine çıban gibi kabarıp büyüyecek kilim desenli sitelerin çukurunu kazan iş makinelerine bakarken, yol kenarında yaktığım cıgaranın acı tadı dilimin ucuna geliyor şimdi. Pinball Wizard'ı dinlerken gözlüğün tozunu alıp yüzüme oturtmağa çalışıyorum gülümseyerek. "Hele bir çay içelim."







Yıldırım Arıcı

(2008 - 2014)