3 Ocak 2009

bir başka kirpi

çok ince bir yağmur. avlunun bahçesine kurusun diye astığım havluyu almak için dışarıya çıkıyordum. ışığı yakmağa gerek yoktu. buranın gecelerinde garip bir turunculuk vardır, önünüze yansır. bütün bütüne karanlığa hiç rastlanmaz. üç sekilik merdivenin ortasında eğik bir boru parçası gördüm. olacak iş değil. daha dikkatli bakınca, bunun bir hayvancık olduğuna karar verdim. tarla faresi diyesiydim ki, donmuş, kala kalmış bu yaratığın boz dikenlerini seçer oldu ışıksızlığa alışan gözlerim. arka ayakları alt basamakta, ön ayakları bir sonrakine dayalı, şu bildik ölü numarasını uygulayan bir kirpiydi bu. içimden katıla katıla gülmek geldi, ürkütmemek için uzağından geçip havlumu aldım. eve girerken, o hâlâ içi doldurulmuş kirpiyi oynuyordu. sabaha kadar başında beklesem, öylece kalmağa kararlı. hadi, hadi yutmuş olalım. kapımı kaparken usta’nın kirpisi geldi aklıma; hani şu çankaya yokuşunda gezintiye çıkmış kirpi. bir de, trafalgar meydanında dikenlerini bir adama törpületen f. kayacan’ın kirpisi tabii. şimdi oturup ne bir başka “korkusuz kirpi” öyküsü yazabilecek biri, ne de, çorbasını içecek bir italyan olmadığımdan, “ayrıcalığım” diyorum, bir parisien kirpinin gezintisine tanık olmaklığım. ancak, bu da övgüyü hak etmiş bir kirpi diyorum kendime. kendi kendime konuşmak kalır bana ya, hep yaptığım gibi.



(1986)

Hiç yorum yok: