(bir Bilge Karasu masalı üstüne kısa film senaryosu)
*
*
*
*
1:
GECENİN SONUNA DOĞRU / İÇ MEKÂN
Kedi, elbise dolabının yarı açık kanadını kafasıyla iterek çıkar temiz çamaşırların arasından. Koridor boyu yumuşak adımlarla ilerler. Mutfağın alaca karanlığında görünmez olur. Pencereden sızan bir ışık parçası nereye tutunacağını bilemeden kayar. Buzdolabının yanında asılı takvimin üstünde gölgeler yer değiştirir. Kabından su içer kedi. Birden bir ses duymuş gibi dikelir kulakları. İçeri, adamın yattığı odaya seğirtir.
Adam döşeğinde. En derinlerde uyuyor şimdi. Gecenin yüzeyinde kulaçlarıyla açtığı yarığı binlerce balon köpük dolduruyor. Ayaklarının bu serin renkli pelteye bakışımsız çarpışı karanlığı seyreltir gibi. Kedi, oda kapısı önünde uzanıyor yere, düşün dışarı taşmasından çekinircesine.
Halının desenleri kıpırdanıp dalgırlanmağa başladığında, bıyıklarını titretip göz bebeklerini düşey birer çizgiye dönüştürüyor. Vatosun kanatları desenden kopunca irkilip kabarıyor. İstridye kavkısını aralarken mürekkep balığının gözleri kocaman, yüreği güm güm. Rengi beneklerle değişiyor.
2: SABAHIN İLK IŞIKLARIYLA / DIŞ PLAN
Kentin üzerinde gün ağıyor. Geceden arda
kalan tek tük ışıklar da sönüyor birer birer. Bina üstüna bina. Kıvrım kıvrım
yollar. Tepelere tırmanan gecekondular, biçimsiz kütleler. Bir Turan Erol
tablosu gibi.
*
Adam – Sazandere otobüsleri nereden kalkıyor?
Birinci Kişi – Karşıdaki garaj!
yanıtı üzerine, karşısındaki terminal binasının kapısından girer girmez -kulağımız bir duvara gömülmüş gibi- uğultu sağırlaşır, sesleri, konuşmaları duymaz, duyamaz oluruz.
İkinci Kişi – Sazlı’ya, Sazlı’ya… Gönencik, Madrabaz otobüsü şimdi kalkıyor!
Üçüncü Kişi – Var mı, Kuyulu üstünden Arifköy’e giden? Hemen hareket..! Aceledelim, aceledelim…
Kolunu, yenini çekiştiren gelgelcilerden sıyrılıp tabelalara bakınıyor, kent isimleri, hiç duymadığı kasaba isimleriyle doldurulmuş ofis vitrinlerinde arıyor bu kez gitmeye kararlı olduğu yerin izini.
Birinci Ses – Sandallı, Üçyol, Sandallı, Üçyol! Ketencik…
Kuyruğunu sağa sola vururken görüyoruz köpekbalığını arkadan.
İkinci Ses – Reşitkale otobüsü buçukta, hade, beyler ablalar…
Gece kuşunun keskin sesine, yankılanan terminal duyuruları karışır. Bütün bu kaos, suya batmış gibi boğulur.
*
Zamanın kentte akışı.
Sabah, öğle, ikindi, akşam. Arabalar, insanlar, cam, çelik, beton, yol
çizgileri, trafik lambaları, ağaçlar; kavaklar, kavaklar, ince uzun dalları,
yaprakları… Kedi pencerede. Akşam, çukur yerlere dolmağa başlar, kavaklar
gecenin içine gömülür giderek. Bir kuş gelip öter bir yerlerde; biri alt,
diğeri üst perdeden kısacık iki sesle.
*
*
3: SABAH / İÇ MEKȂN
İnce, kemikli bir el,
takvimin yaprağını tutup koparır; sonraki sayfanın çizgileri, kutuları,
saatleri boştur.
*
4: SABAH / TERMİNAL DIŞ - İÇ PLAN
Güney kıyılarının bir
büyük kentinde ‘şehirlerarası’ otobüs garajı. Otobüsten rahatsız edici bir
gürültü bulutuna iner adam. Buraları bilen biriymiş izlenimi veren Birinci
Kişi’yi gözüne kestirip sorar;
Adam – Sazandere otobüsleri nereden kalkıyor?
Birinci Kişi – Karşıdaki garaj!
yanıtı üzerine, karşısındaki terminal binasının kapısından girer girmez -kulağımız bir duvara gömülmüş gibi- uğultu sağırlaşır, sesleri, konuşmaları duymaz, duyamaz oluruz.
Denize balıklama
atlarken gözünü kapayışı, suya
çarpışı, dalıp çıkışı; ayaklarını çırpması, itme, atma devinimi…
Otobüs firmalarının
floresan ışıklı çirkin tabelaları, kontuarlar, müşteri avına çıkmış gelgelciler
kesiyor itiş kakış kalabalığın arasında yolunu;
İkinci Kişi – Sazlı’ya, Sazlı’ya… Gönencik, Madrabaz otobüsü şimdi kalkıyor!
Üçüncü Kişi – Var mı, Kuyulu üstünden Arifköy’e giden? Hemen hareket..! Aceledelim, aceledelim…
Kolunu, yenini çekiştiren gelgelcilerden sıyrılıp tabelalara bakınıyor, kent isimleri, hiç duymadığı kasaba isimleriyle doldurulmuş ofis vitrinlerinde arıyor bu kez gitmeye kararlı olduğu yerin izini.
Birinci Ses – Sandallı, Üçyol, Sandallı, Üçyol! Ketencik…
Kuyruğunu sağa sola vururken görüyoruz köpekbalığını arkadan.
İkinci Ses – Reşitkale otobüsü buçukta, hade, beyler ablalar…
Gece kuşunun keskin sesine, yankılanan terminal duyuruları karışır. Bütün bu kaos, suya batmış gibi boğulur.
*
INSERTS
*********************************************************************
*
*
5: GÜNDÜZ / DIŞ PLAN / MONOKROM
(‘Pazaryeri’ planları,
bütünlüklü bir çekim sürecinde, devamlılık gözetilerek yapılıp bitirilecek,
montaj aşamasında gerekli yerlerinden bölünerek ana yapıya “insert”
edilecektir. Daha sonra, belirli bir kesişim odağında, kadrajda artan bir
çoğullanma/bölünmeyle -multiple screening- ana yapıyla ‘pazaryeri’ planları kimi zamanlarda birlikte
akacaktır.)
5 / A
gene pazar yerinden
geçtiğini görüyordu
bir yandan da
5 / B
ağır ağır yürüyordu
sessizlik içinde
5 / C
pazar yerinin dışından
bir yerden, filim çeker gibi durduğu bir yerden de, pazar yerini boydan boya
ağır ağır geçişini izliyordu kendi kendinin
5
/ D
merdivenden
inmişti pazar yerine. Pazar günü dışında bir gün, pazar öncesi ile sonrası
dışında, malın yığıldığı önceki günle, pisliğin, süprüntünün kaldırıldığı
sonraki
günün
dışında bir gün, haftanın ortasında bir gün, ıssız,
tablasız,
sergisiz, direksiz dayaksız, güneşliksiz pazar
yerinin bir ucundan bir
ucuna
5 / E
bir ucundan bir ucuna
ağır ağır yürüyordu sessizlik içinde. Merdivenin tepesinden, sokağın oradan da,
izliyordu kendi kendini. Yel esiyordu. Yağmur yağdıracak bir yel. Yerlerden
kalkan toz çevrileri paçalarına, yenlerine, kulaklarına, saçlarına doluyordu.
Malların sergilendiği, betonla çevrilmiş toprak setlere çıkıp iniyor, ağır ağır
yürüyordu pazarsız pazar yerinin bir ucundan
5
/ F
bir ucundan bir ucuna; yürüdüğünün bilincinde
olduğu ölçüde de, kendi kendini ta ötelerden, pazar yerinin dışından, yukarıda
kalan sokağın oradan, makinasının gözüyle izlediğini görüyordu. O ıssız
genişliğin, o sessiz uzamın bir ucundan bir ucuna geçen yalnız adamın filmini
çekiyordu, pazar yerinin gerisindeki adam, yanikendi; pazar yerinin bir
ucundan bir ucuna
5
/ G
bir ucundan bir ucuna
geçerken de, o sessiz ıssızlığın içinde, gençliğinde, bir arkadaşının onca
severek söylediği bir türkü, ansızın, yolunu bulmuştu bilincine
çıkmanın...
Yel vurdukça denizlerine, denizleri dalgalı... Oysa öncesi vardı o türkünün,
kavakların, Aksaray'ın kavaklarının gölgeli olduğunu söyleyen. Pazar yerinin
dört yanını çevreliyordu buradaki kavaklar. Ulu, salınan, ırganan.
Ortalarındaki uçsuz bucaksız pazar yerinin ıssızlığındaysa, yağmur yelinden
başka dalgalanan bir şey yoktu; kendisi o geniş uzamın bir ucundan bir ucuna
5
/ H
pazar yerinin ıssızlığını
verev bir çizgiyle bölerek bir uçtan bir uca yürür, yürüyen kendini pazar
yerinin dışından, sokağın oradan, kat kat merceklerin keskin inceliğiyle gene
kendi izlerken, bu ölüm sessizliğinin içinde yürüyen adamın toz çevrileri
arasında denizi usuna bile getirmediğini görüvermiş, bilivermişti. Ama sokağın
oradan bakan adam olarak mı, yoksa pazar yerinin bir ucundan bir ucuna
5
/ I
bir
ucundan bir ucuna yürüyen adam olarak mı biliyordu? Yolunun ucundaki ölümü
düşünmüştü pazar yerinde yürüyen adam, ya da, onun öyle düşündüğünü, filim
çeken adam bilmişti. Niye pazar yerinin yaşadığı üç günün değil de, bu ölü
günün filmini çekiyorum makinemle? diye düşünüyordu galiba sokağın oradaki,
merdivenin başındaki. Ama gene de yalnız o değildi bunları usundan geçiren,
pazar yerinde yürüyen kendi de öyle geçirivermişti bunları içinden. Başını
kaldırmış, filim çeken kendine bakmıyormuş gibi, ama sonunda ona bakacağını
sanarak, kavaklara bir göz atmıştı. O kuş bu kavaklara da gelir öterdi herhalde
geceleri. Sonra filim çeken kendine bakmadan, gözlerini önünde giden ayaklarına
dikmiş, yürümüştü gene. Yürüyor, kendi filmini çekiyordu yukarıdan. Pazar yerinin
öbür ucuna vardığında
5 / J
pazar yerinin öbür ucuna
varmış, alçak setten sokağa atlıyordu şimdi. Yukarılarda, uzaklarda duran öbür
adam, yani gene kendi, makinesini toplayıp gidiyordu. Issız pazar yerinden
geçen adamın filmi çekilmiş, bitmişti. Makaralar kutuya girecekti
*
6: GECE / OTOBÜS - İÇ PLAN
Gece, yol… Otobüsün
farları akan yol çizgilerini ortaya çıkarıyor, kedigözlerini ışıldatıyor.
INSERT 5 / A
Adam otobüste uyuklarken, yüzünde gece ışıklarının parçaladığı belirsiz bir kaygı ifadesi, kapalı gözlerinde kıpırtılar.
INSERT 5 / B
*
7: SABAH / TERMİNAL DIŞ - İÇ PLAN (DEVAM)
Omuzuna yapışan eller;
Dördüncü Kişi – Abi, Gerdir’e mi? Baltepe’den geçer…
Beşinci Kişi – Bodur’a hemen kalkıyor… Neresi? Sultaneşiği mi?
Dördüncü Kişi – Kuşlar’a da gidiyor, en yeni otobüsler bizde abi.
Adam – Yok, yok; Sazandere’ye gide…
Yarım kalır sözü, önü açılır, bırakırlar kolunu çekiştirenler. Biri sanki daha öteleri gösterir gibi çenesini kaldırır. Güçlükle ilerler o yöne, soluğu daralır kalabalıkta.
INSERT 5 / C
Adam – Sazandere…
Demeğe kalmadan sanki garajın daha da derinlerine, uğultunun, sıcağın, yağ kokusunun içine itilir.
INSERT 5 / D
Altıncı Kişi – (Söver gibi) Aha oradaki arabalara sor.
Yine suyun altından gelir gibi boğulur sesler.
Gösterdikleri yere
yaklaşırken üç otobüsten birinin, sessiz bir filmdeymiş gibi, çıt çıkarmadan
süzülüp gittiğini görür.
Koşmak ister.
Garajı dolduran adamların
hepsi, gelip önünde durur sanki.
INSERT 5 / E
Seslenmek
ister, dudaklarını görürüz de duymayız, düşlerdeki gibi. Kalan son otobüsün
yanına vardığında sorar;
Adam – Kaçta kalkacak bu?
Birinci Sürücü – Kalkmayacak bu, bi yere gitmiyor ki…
Adam öfkesinden donar, derin bir soluk alır, yutkunur, sonra en dingin sesiyle sorar:
Adam - Demin burada üç otobüs vardı. Nereye gitti öbür ikisi?
Birinci Sürücü – Nereye gidecek? Biri Gündüzlü’ye gitti, biri de Arifköy’e…
INSERT 5 / F
Değnekçi – Bu gece Sazandere’ye otobüs yok artık beyim.
Adam bir an ikircik içinde kalıp, vazgeçer başka bir soru sormağa, arkasını döner, garajdan sokağa atar kendini.
INSERT 5 / G
Şerbetçilerin, fındık fistıkçıların, insanların bu saatte büsbütün azgınlaşan Akdenizli gürültüsü diken diken batar beynine.
INSERT 5 / H
Uğultunun sağırlığı azalır gibi olsa da, yorgundur.
Bir otelin önünde durur.
*
8: GECE / OTEL - İÇ MEKÂN
Küçük, eski bir taşra otel odası. Yatağa oturur adam. Karşısındaki aynada kendini görür; iç içe çoğalarak sonsuza giden yansılar.
Uzanmıştır artık; gözleri
kapanır, yastığa gömülü yarım yüzünde hiçbir ifade yoktur.
Aynanın içinde, bir
ucundan bir ucuna yürüyen…
*
9: GÜNDÜZ / KUMSAL – DIŞ PLÂN
Hemen hemen aynı duruşla, kumların üstünde güneşlenirken de yüzündeki o ifadesizlik. Gözleri açılır. Denizin olması gereken yöne bakar. Bir an bir çöl ufkunu görür gibi oluruz.
*
10: GÜNDÜZ / LOKANTA – DIŞ PLÂN
Kalabalık, yemekçilerin, kahvelerin olduğu sokaklardan biri. Adamı (arkası dönük), sokağa atılmış bir bolkepçe lokantasının masasında yemek yerken görürüz kısa bir süre.
*
11: AKŞAM / TERMİNAL DIŞ - İÇ PLÂN
Değnekçi – Abi, Sazandere’ye -doğrusunu söylemek gerekirse- yarımşar saat arayla üç otobüs ya kalkar, ya kalkmaz… Yani, birincisi hep kalkar da, öbürleri yolcu olursa…
Adam – Yani, kaçta geleyim ilkine yetişmek için?
Değnekçi – Sen bi buçuk saat sonra burda ol, iyisi.
*
12: AKŞAM / SOKAKLAR DIŞ – PLÂN
Adam, yakıcı güneşin
batışıyla yeni yeni canlanan sokaklarda dolanır vakit geçirmek için.
Yürüye yürüye Garajlarda
bulur yine kendini.
*
13: AKŞAM / TERMİNAL DIŞ PLÂN
Bu gece gürültüye biraz alışmış olduğundan mı yoksa kulaklarını gönül gücüyle sağırlaştırdığından mı ne, garajın içinde değil de çok uzağında gibidir. Sanki pazar yerindedir gene… Deniz sanki yavaş yavaş kendisinden uzaklaşmıştır. Oysa burada, denize gitmek için uğraşıyor, yaşamı boyunca göstermediği bir kararlılıkla, av bekler gibi bekliyor otobüsü.
Pazar yerindeki
adamdı denizi unutan. Bunu, sokağın oradan bakan adam olarak mı, yoksa pazar
yerinin
INSERT 5 / I
* ODAK NOKTASI -multiple screening- ana yapıyla ‘pazaryeri’ planları bitene dek birlikte akacaktır.
Şimdi, hâlâ, pazardaki adamlarla uğraşıyordur. Bir düşün düşünün anısı içinde üçleştiği gibi dörtleşiyor, garajda duran kendine bakıyor, baktığının dışında… Bitmez bu.
Adam - Aynalarda çoğalır gibi çoğalıyorum; yorgunluğa, öfkeye, üst üste yığılan tersliklere vermeli bunu…
diye söyleniyor,
avutmağa çalışıyor kendini.
İrkillir. Beklediği yere,
kıtıpiyoz bir araba gelmiştir. Otobüsün artık kalkması gereken saattir bu. Gelen,
her yanı dökülen bir taka.
Adam – Sazandere’ye mi?
İkinci Sürücü – Haa
belirsiz bir karşılık, evet'e de, hayır'a da çekilebilecek çeşitten… Adam, artık alıştığı için, uğultunun içinde kendi sesini, sorusunu, açık seçik işitmiştir. Sürücü, besbelli, yolcu denen aşağılık yaratık türüyle yüz göz olmayacak sürücülerdendir.
Adam, biraz beklemeğe
karar verir. Öncekinden daha kırık dökük bir otobüs eskisi yanaşır berikine.
Adam bunun sürücüsüne yaklaşıp, sorusunu sorar;
Adam – Sazandere?
Üçüncü Sürücü – Hı ı!
Boş otobüse biner, yayları dirice bir yer bulup oturur.
INSERT 5 / J
Pazar yeri gene gözünün önüne gelir.
Yanıbaşında kopan bir
tangırtıyla yerinden sıçrar. Uyuklamış mıdır gene? İlk gelen otobüs gidiyordur.
Çantasını, torbasını toplayasıya, kendini dışarı atasıya, o soluk, yoluk nesne,
kalabalığın içinden süzülüp gitmiştir bile. Bindiği arabanın sürücüsünü göremez.
Oralarda duran birine sorar;
Adam – Nereye gidiyordu bu?
Yedinci Kişi – Soğukgöl’e gitti galiba.
Soluk alır adam.
Adam – Bu araba ne zaman kalkacak?
Yedinci Kişi - Bir yere gittiği yok, sürücüsü de yatağında uyuyordur şimdi. Demin çıktı yatmağa…
Bu araba yarın sabah kalkar. Kazlar'ın arabası bu
Adam çılgın gibi koşar sağa sola, değnekçiyi arar, bulunca da sinirle çıkışır;
Adam – Yahu, benden başka sanki herkes biliyor da, bir ben bilmiyorum Sazandere arabalarını.
Nerden kalkar bunlar? Bir ben miyim soran Sazandere’yi?
Değnekçi – O ooo, Sazandere arabası kalkalı hanidir… O köşeden kalkar zaten.
Adam – E, sen bana burası dedindi?
Değnekçi – Yok be abim, sen yanlış anlamışsın dediğimi; her gece Sazandere’ye tek bir araba kalkar, aha o da gitti.
*
14: GÜNDÜZ / KUMSAL – DIŞ PLÂN
Adam aynı kumsalda, giyinik olarak denize bakarken.
*
15: GÜNDÜZ / LOKANTA – DIŞ PLÂN
Aynı masada… Sigara içerken.
*
16: GECE / OTEL - İÇ MEKÂN
Yatağında.
*
17: AKŞAM / TERMİNAL DIŞ PLÂN
Uzaktan gördüğümüz kalabalık. Karıncalar gibi.
Değnekçiyi bulamaz.
Sazandere otobüsünü, teker teker, her arabanın yanında durarak sorar. Gösterilen
yerlere gider, başka yerler gösterilir. Kalabalığın içinde, omuzunda sırt çantası,
oradan oraya atılılır, bineceği arabayı bulamaz. Her yere gidiyor öbür
arabalar, bildiği, bilmediği her yere. Nedense, Sazandere arabalarını bilenler
azdır, ya da, bilir gözükenlerin verdiği bilgi sağlam çıkmıyordur.
Yorgunluktan, durduğu yere çökecek gibi görünür. Sazandere'ye giden otobüsü iki
kez sorduğu yerin önünden geçerken bir daha sorar;
Adam – Sazandere otobüsü?
Sekizinci Kişi – A aa, on dakika oluyor, buradan kalktı.
Yanındaki
delikanlı yarım bir gülümsemeyle ona bakar. Hem alaycı, hem acıyan.
*
18: GÜNDÜZ / KUMSAL – DIŞ PLÂN
Kumsala, denize uzaktan bakarken.
*
19: GECE / OTEL - İÇ MEKÂN
Oda penceresinden dışarı bakarken.
*
20: AKŞAM / TERMİNAL DIŞ PLÂN
İyice uzaktan görürüz kalabalığı, bir ara adamı da görür gibi oluruz.
*
21: GÜNDÜZ / OTEL - İÇ MEKÂN
Yatağında oturmuş, peynirli ekmeğini yemektedir.
Yerde birikmiş gazete
öbeğini ayağıyla yatağın altına iter.
Yüzünde oynadığı zor
oyundan zevk alan bir satrançcı gülümseyişi, elindeki ekmeğe dalar gözleri.
*
22: AKŞAM / TERMİNAL DIŞ PLÂN
Değnekçi onu bir arabanın arkasına çekmiştir:
Değnekçi – Kardeş, gecelerdir geliyorsun, görüyorum. Söylemesem olmayacak. Gerçekte, bu arabalar içinden sekiz tanesi, başka yere giderken, ya da gittikten sonra, Sazandere'ye uğrayabilir, uğrar da. Ancak, sapa yer olduğu için, gerekmedikçe oraya gitmek istemez sürücüler. Fazla para isterler, yolcuyla çekişirler, onu yarı yolda indirmeğe kalkarlar. Oralılar zaten hep bir araya gelir, bir otobüse binerler, yola çıktıktan sonra sürücü artık nazlanamaz; ama senin gibi tek yolcuya kimsecikler "gideriz" demez, öyle bilesin bunu.
Hani denk gelecek, başka
yolcu olacak da... O zaman gidersin belki. Hem gidilecek yer bolluğuna kıran mı
girdi?...
*
23: GECE / OTEL - İÇ MEKÂN
Adam handiyse gülecek gibidir aynadaki suretine, zafer kazanmış bir büyükusta gibi süzer kendini.
*
24: AKŞAM / TERMİNAL - DIŞ PLÂN
Araba artık
kaçamaz. O gece Sazandere otobüsünü, bir hayvanı köşeye kıstırır gibi kıstırır.
Otobüsü eliyle
koymuş gibi bulduğunda, yolcuların gelmiş olduğunu görür. En önde oturan birine
sorar kapıdan:
Adam
– Sazandere’ye mi bu?
Bir Yolcu – Evet evet, hemen
kalkıyormuş, buyurun geçin; arkada yer var.
*
25: GECE / OTOBÜS - İÇ PLÂN
Biner. Pırl pırıl, yepyeni bir arabadır bu. Yolcuların hepsi yerine oturmuş, kimi kıvrılmış uyuyor, kimi uyumağa hazırlanıyordur. Yerine oturmasıyla birlikte motor işler, gürültünün içinden bir gemi yeğniliğiyle çıkarlar. On dakika geçmeden, otobüs, tek bir ışık damlası bile seçilmeyen kara yolunda gitgide artan bir hızla kayıyordur.
Adam – (Mırıldanarak)
Uğraşınca, hele isteyince, pekâlâ oluyormuş...!
Sonra tokat yemiş
gibi irkilir; bir gece önce değnekçinin söylediklerinden sonra bu düşünce, olsa
olsa, güIünçtür.
Otobüsün
ışıklarını çoktan söndürmüşlerdir. Horultular gelir her yandan.
Uyumalıdır, yorgun
varmamalı Sazandere'ye.
…..
Uyandırırlar sonra.
Adam – Ne oldu?
Sürücü Yardımcısı Delikanlı – Abi (düzeltir) beyfendi, İneceğiniz yere geldik.
Ortalık hâlâ karanlıktır. Otobüs durmuştur. Kulak verir, uyku sersemliği içinde. Denizin sesi işitilmez.
Otobüste kendisinden
başka yolcu kalmamıştır zaten.
Üstelemez, herkesin kendi
işini iyi bilmesi gerektiği yollu iyimser bir güven duygusu içinde, iner.
Karanlıkta birileri çantasını eline tutuşturur.
Ayağını yere bastığını
anlamağa daha vakit bulamadan, otobüsün yoğun bir toz kokusu içinde hızla,
yeniliğinin bütün gücüyle uzaklaştığını duyar. Yapayalnızdır karanlığın içinde.
Adam bekler. Toz genzini
yakmaz olur. Kulak verir yeniden. Denizin sesi gelmez.
Burnununu havaya diker,
tuz kokusu da yoktur.
Kızmamasına şaşar,
şaşmamasına şaşar. Sırt çantasının askısını düzeltip, bir iki adım atar,
ayakları kuma gömülür gibi olur. Gibi değil, kuma gömülüyordur düpedüz.
Çantasını yere bırakıp,
eğilir; kumla kumu, deniz kumu değildir bu. Un gibi, incecik, bildiği deniz
kumlarının hiçbirine benzemeyen bir kumdur.
Bir iki adım daha atar
gömüle gömüle. Deniz de umurunda değildir şimdi, Sazandere de. Yalnızca merak
var içinde, yalnız şaşkınlık.
Deniz buralardan çekilmiş
miydi bu yıllar içinde?
Rastgele yürümeğe başlar,
çantasını ardında bırakıp. Düşünmek de boştur, yük taşımak da.
Bir tepeciğe tırmanıyor
şimdi, besbelli. Bir kumula.Yoksa Sazandere, ya da başka neresiyse burası,
gerçekte bir çöl müydü? Güler. Ama inceden inceden bir tedirginlik de yayılıyordur
yüreğinden karnına, kollarına doğru.
Biraz daha yürür.
*
27: GECE / EV ÖNÜ - DIŞ PLÂN
Ansızın, ayaklarının altında, çukurda, bir dizi pencere görür, ışıl ışıl yanan. Oraya doğru iner. Pencereli duvarın köşesini dönünce bir kapı çıkar karşısına.
Deniz yeşili bir
dizi camın, içeriden gelen güçlü aydınlıkla çerçevesini çizdiği bir kapı.
Elini yumar, parmaklarının
orta boğumlarıyla vurur kapının ortasına. Elini daha kaldırmamıştır ki kapı
açılır.
Çok yaşlı bir adam
duruyor karşısında.
Gülümsüyor. Kendisini
tanıyormuş gibi:
Yaşlı Adam – Buyurun. Buyurun, biz de merak etmeğe başlamıştık. Buyurun şöyle ocağın başına…
*
28: GECE / EV - İÇ PLÂN / FİNAL
Adam, "Beklediğiniz birine benzettiniz beni," diyecek olur, demez; ansızın, ne denli üşümüş olduğunu farketmiştir.
Girer,
sevinçle yürür kapının karşısındaki ocağa doğru.
Ardından seken
gevrek ses:
Yaşlı
Adam - Yeriniz ne zamandır sizi bekliyor…
Ne zamandır bekliyoruz sizi, ha bu yıl gelecek aramıza, ha önümüzdeki yıl diyerek...
Adam ocağın
karşısındaki boş yere oturur, ayaklarını, ellerini yalım yalım yanan ateşe
uzatır.
Ateşte bir takvim yaprağı tutuşur, kıvrılarak büzüşür, kararır, korlaşır sonra.
* * *
*
Yıldırım Arıcı
Üşengeçlikten değil ama, hakkıyla çekilebilmesi için (gereken parasızlıktan) yıllardır bekleyen bir kısa film senaryosu...
(Bekleyedursun. Belki bir gün yolumuz Akdeniz'e düşer.)
Senaryo kurulurken çok emeği geçen Servet Erdem'e, Sevgiyle...
2012
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder