30 Aralık 2008

28 Aralık 2008

26 Aralık 2008

25 Aralık 2008

hideaway

.


artık kokusunu daha iyi duyuyorum
dil, dudak kitli
sessizlik ayak sürer
zamanın ipliği geriye sarıyor, VW hızla suya
dalıyor
kabarcıklar
baby you can drive my car
yes I’m gonna be a star
au fil du temps, dön makara sar
kapılar kapıyorum birer birer
altı, altı
ip kopuyor
geçenek önümde ve arkamda
hangi kapının ardında sorulmuştu zampok eyin pi
kopar, kopar
çok sürmez kokusunu alıyorum
geçeneğin damarında akar
çarşafımda ılık ılık
saçıma, kirpiğime yapışır
gözlerde donar



1985

24 Aralık 2008

Ballad of the Skeletons














(fotograf ve tasarım: Yıldırım Arıcı)







BALLAD OF THE SKELETONS


Said the Presidential Skeleton
I won't sign the bill
Said the Speaker skeleton
Yes you will

Said the Representative Skeleton
I object
Said the Supreme Court skeleton
Whaddya expect

Said the Military skeleton
Buy Star Bombs
Said the Upperclass Skeleton
Starve unmarried moms

Said the Yahoo Skeleton
Stop dirty art
Said the Right Wing skeleton
Forget about your heart

Said the Gnostic Skeleton
The Human Form's divine
Said the Moral Majority skeleton
No it's not it's mine

Said the Buddha Skeleton
Compassion is wealth
Said the Corporate skeleton
It's bad for your health

Said the Old Christ skeleton
Care for the Poor
Said the Son of God skeleton
AIDS needs cure

Said the Homophobe skeleton
Gay folk suck
Said the Heritage Policy skeleton
Blacks're outa luck

Said the Macho skeleton
Women in their place
Said the Fundamentalist skeleton
Increase human race

Said the Right-to-Life skeleton
Foetus has a soul
Said Pro Choice skeleton
Shove it up your hole

Said the Downsized skeleton
Robots got my job
Said the Tough-on-Crime skeleton
Tear gas the mob

Said the Governor skeleton
Cut school lunch
Said the Mayor skeleton
Eat the budget crunch

Said the Neo Conservative skeleton
Homeless off the street!
Said the Free Market skeleton
Use 'em up for meat

Said the Think Tank skeleton
Free Market's the way
Said the Saving & Loan skeleton
Make the State pay

Said the Chrysler skeleton
Pay for you & me
Said the Nuke Power skeleton
& me & me & me

Said the Ecologic skeleton
Keep Skies blue
Said the Multinational skeleton
What's it worth to you?

Said the NAFTA skeleton
Get rich, Free Trade,
Said the Maquiladora skeleton
Sweat shops, low paid

Said the rich GATT skeleton
One world, high tech
Said the Underclass skeleton
Get it in the neck

Said the World Bank skeleton
Cut down your trees
Said the I.M.F. skeleton
Buy American cheese

Said the Underdeveloped skeleton
We want rice
Said Developed Nations' skeleton
Sell your bones for dice

Said the Ayatollah skeleton
Die writer die
Said Joe Stalin's skeleton
That's no lie

Said the Middle Kingdom skeleton
We swallowed Tibet
Said the Dalai Lama skeleton
Indigestion's whatcha get

Said the World Chorus skeleton
That's their fate
Said the U.S.A. skeleton
Gotta save Kuwait

Said the Petrochemical skeleton
Roar Bombers roar!
Said the Psychedelic skeleton
Smoke a dinosaur

Said Nancy's skeleton
Just say No
Said the Rasta skeleton
Blow Nancy Blow

Said Demagogue skeleton
Don't smoke Pot
Said Alcoholic skeleton
Let your liver rot

Said the Junkie skeleton
Can't we get a fix?
Said the Big Brother skeleton
Jail the dirty pricks

Said the Mirror skeleton
Hey good looking
Said the Electric Chair skeleton
Hey what's cooking?

Said the Talkshow skeleton
Fuck you in the face
Said the Family Values skeleton
My family values mace

Said the NY Times skeleton
That's not fit to print
Said the CIA skeleton
Cantcha take a hint?

Said the Network skeleton
Believe my lies
Said the Advertising skeleton
Don't get wise!

Said the Media skeleton
Believe you me
Said the Couch-potato skeleton
What me worry?

Said the TV skeleton
Eat sound bites
Said the Newscast skeleton
That's all Goodnight



Allen Ginsberg
İSKELETLERİN ŞARKISI


Başkanlık İskeleti dedi
Yasayı imzalamam
Sözcü İskeleti dedi
İmzalayacaksın

Temsilci İskeleti dedi
İtiraz ediyorum
Yüksek mahkeme iskeleti dedi
Ne bekliyordun ki

Ordu İskeleti dedi
Yıldız Bombaları satın alın
Kaymak Tabaka İskeleti dedi
Evlenmemiş anneler geberin açlıktan

Yahoo İskeleti dedi
Kirli sanatı durdurun
Sağ Kanat İskeleti dedi
Kendi yüreğini unut

Gnostik İskelet dedi
İnsan olmanındır yücelik
Ahlâki Çoğunluk İskeleti dedi
Hayır değil, benimdir

Buda İskeleti dedi
Merhamet zenginliktir
Şirket İskeleti dedi
Sağlığına zararlı

Eski Mesih İskeleti dedi
Fakirleri düşün
Tanrının Oğlu İskeleti dedi
AIDS'e çare gerek

Homofobi İskeleti dedi
Eşcinseller iğrenç
Kalıtım Politikaları İskeleti dedi
Siyahlarin şansı yok

Maço İskeleti dedi
Kadınlar köşelerine gitsin
Tutucu İskeleti dedi
İnsan ırkı çoğalsın

Yaşam Hakkı İskeleti dedi
Ceninin ruhu var
Seçim Hakkı İskeleti dedi
Bunu bir tarafına sok

İşsizin İskeleti dedi
Robotlar işimi aldı
Suça Karşı Şiddet İskeleti dedi
Mafyaya gözyaşı bombası at

Vali İskeleti dedi
Okul yemeğini kesin
Belediye İskeleti dedi
Bütçe kırıntılarını yeyin

Yeni Tutucu İskeleti dedi
Evsizler sokaktan silinsin!
Serbest Piyasa İskeleti dedi
Et yerine de kullanılabilir

Beyin Takımı İskeleti dedi
Serbest Piyasa doğru yoldur
Tasarruf ve Kredi İskeleti dedi
Devlet ödesin

Chrysler İskeleti dedi
Senin ve benim için öde
Nükleer Güç İskeleti dedi
ben ben ben

Ekolojik İskelet dedi
Gökyüzü mavi kalsın
Çokuluslu İskelet dedi
Senin için ne değeri var?

NAFTA İskeleti dedi (*)
Zenginleşin, Serbest Ekonomi
Maquilador İskeleti dedi (*)
Sweat Shop'lar, düşük ücret (*)

Zengin GATT iskeleti dedi (*)
Bir dünya, üst teknoloji
Alt Tabaka İskeleti dedi
İçinde boğul

Dünya Bankası İskeleti dedi
Ağaçlarınızı kesin
IMF İskeleti dedi
Amerikan peyniri alın

Az Gelişmiş İskeleti dedi
Biz Pirinç istiyoruz
Gelişmiş Ülkeler İskeleti dedi
Kemiklerinizi verin zar yapalım

Ayetullah İskeleti dedi
Öl yazar öl
Joe Stalin İskeleti dedi
Yalan da değil

Orta Krallık İskeleti dedi
Tibeti yuttuk
Dalai Lama İskeleti dedi
Miğdenize oturur

Dünya Korosu İskeleti dedi
Bu onların kaderi
ABD İskeleti dedi
Kuveyt kurtarılmalı

Petrokimya İskeleti dedi
Gürleyin bomba uçakları gürleyin!
Uyarıcı İskelet dedi
Çek bir dinazor

Nancy'nin İskeleti dedi
Sadece hayır de
Rasta İskeleti dedi
Em Nancy em

Laf Cambazı İskeleti dedi
Cıgaralık içmeyin
Alkolik İskeleti dedi
Bırak karaciğerin çürüsün

Canki İskeleti dedi
Bir doz alamaz mıyız?
Büyük Birader İskeleti dedi
Pis aşağılıkları içeri tıkın

Ayna İskeleti dedi
Merhaba yakışıklı
Elektrikli Sandalye İskeleti dedi
Selam, ne pişiyor?

Talk Show İskeleti dedi
Suratını s...
Aile İskeleti dedi
Benim  düsturum topuz

NY Times İskeleti dedi
Bu baskıya uygun değil
CIA İskeleti dedi
Bir ipucu bulamaz mısın? (*)

Network İskeleti dedi
Yalanlarıma inan
Reklamcı İskeleti dedi
Akıllanma!

Medya İskeleti dedi
Sen bana inan
Tv bağımlısı iskelet dedi
Niye dert edeyim?

Tv İskeleti dedi
Ses lokması ye
Haber Yayını İskeleti dedi
Hepsi bu, İyi geceler






*Saving & loan *NAFTA: North American Free Trade Agreement
*Meksika’da bulunan ve Amerikalı şirketlere ait üretim fabrikaları. Buralara çalışmak için gelen çiftçiler bazen saatte 55 cent kazanıyorlar. Sweat (ter) Shop, bunun gibi yerlere denir.
* GATT: gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması* General Agreement on Tariffs and Trade
*San Jose Mercury News’un, CIA’in kokain ticaretinde eli olduğunu duyurduktan sonra, büyük basın kuruluşları da böyle bir bilgileri olmadığını söyleyince, CIA’in “bir ipucu bulursan konuşursun” gibilerinden tavrına gönderme.
*Couch Potato: bütün gün kanapede TV seyreden kişi



(kaba çeviri; Yıldırım Arıcı)







Eski, yeni
Dünya düzeni
Şarkı hep aynı;
“İskeletlerin Baladı”
Bile bile lades!
Tutanları da ben s......





2001

23 Aralık 2008

22 Aralık 2008

21 Aralık 2008

20 Aralık 2008

19 Aralık 2008

16 Aralık 2008

distance of 34.2 red bars one blue

.



an owl plural alone
ionized under the moonlight
beating artery pulse
so far
everything is relatively the same
but oatmeal kind of delight
yet the taste
get you stroked our souls
make away footfall




(2005)

15 Aralık 2008

14 Aralık 2008

Ece Ayhan

Oruç Aruoba’ya anlatıyor Ece Ayhan, çok olmuş,
epey bir önce ölümünden;

Cebinde metelik yokmuş. Belki bir kıdım telif parası alırım da günü kurtarırım umuduyla İstiklâl’e gidip yayıncısını görmek niyetindeymiş. Yolda, bir vitrin önünde dikilmiş, camın arkasındaki çeşit çeşit helvalara, fıstıklı, cevizli baklavalara bakan küçük bir roman kız görmüş. Durakalmış tabi. Yalınayak kız yutkunarak bakınırken tatlılara, Ece’yi fark etmiş. Çekinerek “Bana bunlardan alsan a.” demiş, parmağıyla gösterip.
Usta’nın içi burkulmuş, “Hay köfte hayat! Beş kuruşun bile olmadığı zamana denk geldi bu durum.” Ne desin, bir mazeret uydursa belki, belki...
“Kızcağızım, bu tatlılar tatlı görünür ama, zararlıdır sağlığına, yaramaz pek. Boş ver onları ne yapacaksın.”
çıkmış ağzından.
Küçük kız şöyle bir durup yutkunmuş yine, minik çenesiyle oracıkta, köşedeki simitçinin tablasını göstermiş “Peki o zaman, bi simit al!”
Oruç Aruoba’nın gözleri doluyor, devam edemiyor anlatmağa. Ece Ayhan’ın değil helva melva, simit almağa bile parasının olmadığını
Hayatının sonuna dek yokluk içinde, yapayalnız
Yüzyılın en büyük şairlerinden birinin, kimsesiz, umarsız kaldığını
Bildiğimi biliyor.

*

1991’de, İstanbul’a geldiğimde, Ece Ayhan ile aynı evi kısa bir süre paylaştığımızı anlatmam üzerine anlattı dün akşam Ustam.
Artık, bunları yazmak gerek.


(2007)

13 Aralık 2008

(düşler kitabı'ndan III)

* kayık



koridorları geçtim. koridorlar çıktı; birine daha daldım. ankara’daki evdeyim. oraya açılıyormuş meğer. odalar vardı. iç içe. odalardan geçtim. sonuncusu bildik. annem içeride oturuyor. ilmiye hanım. ölmemiş. dirilmiş ya da.
- anne, ne yapıyorsun burada?
yanıt verdi mi, vermedi mi, bilemedim. ev toparlanmış. eşyanın çoğunu götürmüştük. kalanlar düzenlenmiş.
- iyi de, nasıl temizlik yaptın? su kesikti. su saatini götürmüşlerdi namussuz belediyenin köpekleri. bari, izin ver de yeniden su saati taktırayım.
düşünüyor muyum, birine mi anlatıyorum?
- annem dirilmiş. şimdi ne olacak? bir daha ölüşünde işler iyice karışacak. defin formaliteleri filân. zaten ilkinde çok karışıklık olmuştu. bir yıl olmadı henüz ilk ölüşünden bu yana. ben de, mezarında, toprağında etleri çürümüştür, bozulmuştur, kemikleri çıkmıştır diye düşünüyordum. şimdi herşey karıştı. otoparka fiber kayık bırakmıştım. kayıkla gelmişim ankara’ya. kayığımı çekmişler. en arkada. nasıl çıkacağım şimdi? saatte ortalama yüz elliyle gidip gelsem. istanbul ankara istanbul ankara istanbul an
- iki gündür bekliyo gayık, çekecehsen çeh hemşerim.
diyor otoparkçı. elime pul gibi bir makbuz tutuşturuyor.
bıktım bu ortaçağ mafyasından.




(2007)

7 Aralık 2008

(düşler kitabı'ndan II)

* bahçe

Bu garip bahçenin ortasında sımsıkı kapalı perdeleriyle duran
pencerenin etrafında dolanıyorum.
Çalılar, dikenlerle örülü engeller arasında
dönüp duruyorum pencerenin merkezkaçında.
Perde usulca aralanıyor, bir göz bana
“Dolan gel öte taraftan!” gibi bir işaret yapıyor.
Usta eve dönmüş diyorum içimden.
Ah, çok zaman oldu, ne çok zaman oldu.
Önüme taş yığını gibi basamaklar çıkıyor,
seke seke çıkıyorum.
En üstünde beton dökme bir at,
başı kırık, uzun kuyruğundan demirler fırlamış.
Ha gayret tutunup çıkıyorum üstüne,
oturuyorum.
Önce, minyatürden bir fil çıkageliyor atın ayakları dibine.
Sonra bir tapir.
Uzun dişli bir yaban domuzu.
Siyah beyaz tire film baskısı bir zebra.
Hepsi de küçücük,
minicik,
yoğun,
ağır hayvanlar.
Gergedan -en fazla- bir kedi kadar.
Zürafa ince kâğıttan, boyu uzun mu uzun yine de;
boynunu uzatıp kulağımı kokluyor.

Ustanın dudaklarında bir gülümseme,
hiç konuşmuyor benimle.
Pencere, akşam güneşiyle
alev alev yanıyor.



(2002)

6 Aralık 2008

(düşler kitabı'ndan I)

* Kurt Donald Cobain

Sevimsiz, soğuk blokların arasında yürüyoruz.
Kurt Cobain’i göreceğiz diye uzun uzun sokakları geçiyoruz.
Yemin ediyor arkadaşım “randevumuz var” diyor.
Koşutları kesen dikeyleri bitirmeğe başlıyoruz.
“Arabayı alsaydım” diye sızlanıyorum, “bunca yolu yürümezdik.”
“Araba bozuk!” diye tersliyor arkadaşım “Hem Cobain sinirlenir görürse.”
“Neden ki?”
“Geldik, bırak şimdi, sen git konuş.” diyor
yanımda olduğunu sandığım arkadaşım, ama kimdi,
şimdi anımsamıyorum.
Yoksa...
Yoksa kimse yok muydu?
Olsun, gidiyorum adama doğru.
Çirkin, yıkık bir binanın giriş merdivenine oturmuş,
aşağı doğru parantez bıyıklı, ünlem sakallı, esmer.
Bakıyorum yüzüne “Hadi oradan, sen Kurt değilsin.”
“Ben Kurt’um.” diyor Zappa, gülüyor kanser kanser.




(2000)

5 Aralık 2008

eller

dilinizi pek iyi konuşamasam da anlıyorum
sahneye ayrı köşelerden girmeniz
konuştuğunuz dilin
kimi çakışan / çatışan kimi
bakışımsız birlikteliği
olsa olsa
içinize açılan iki kulis kapısı sanki
sol kapıdan girip
gözden yiten oyuncunun rolünü
boş bulduğu sahnede kesen
öteki değil mi
hele o dekorların en rahat köşesinde uzanıp
müziğe ritim tutuşu
siz uyurken bile devam eder dansları
romus ile romulus
suçlar, acındırır, sever, vurur, gösterir, pes eder, başkaldırır, ihanet eder, kurtarır, gammazlar, günaha çağırır, kayıtsızdır, gizlenir, izlenir, iz bırakır, sır verir, acı verir, zevk
bir o kadar da ölüm
dirim

gözlerinizi açıp uyandığınızda
hiçbir şey olmamış gibi
birinin tuttuğu cıgarayı
öteki yakıvermiştir



(1998)

4 Aralık 2008

dipnotlar

.

* önce Kader Sokak vardı; balkondan bir piyano sonatının günbatımı ışığında alıştırmaları, sonra gece.

* eski bir valiz; İlmiye Hanım’ın genç kızlığından.

* aynı batımda ikiz olmayan kediler, masadan iskemleye, iskemleden askılığa aynı anda geçtiler.

* annem ütü yapmayı sevmezdi.

* dil virüstür.

* “Die Welt wird durch das Sieb des Wortes gestrebt.” (“dünya sözün süzgecinden geçirilir.”)

* insan kendi kendinin zaman içindeki dipnotur.

* kişi (tek insan) ölüm ânının bilincine sahip olabilmesi sayesinde, yaşadığı anların bilincine sahip olur.

* masadan biri kalkıp gitti kapıyı vurarak.

* ötekiler duraladılar ağırlık noktası seçme üzerine, masadan


* masadan ikisi kalkıp gitti, kapıyı usulca kapadılar.

* ağırlık seçmede hafiflik esti kafede.

* masada üçü oturdular, sigara paketlerinin kapaklarıyla oynamayı sürdürürken parmaklar.

* kedi, boş alanda yalnız kendi gördüğü avının üstüne hızla atıldı, Miles Davis’in parmakları devinirken, sıkıntı.



(1995, O. A., M.ve N. ile, bir de Herr K. Kraus)

3 Aralık 2008

komedi

*


deşin eskileri
oyun gözleri
dilleri
parçalayın
gelecek adına
geridekileri
oyun oyunları
küflü trajedileri
işte bir volkan bulduk
işte etekleri


*


(1983)

2 Aralık 2008

Quai des Orfèvres

Bu derenin boklu sularında intihar bile edilmez,
etmeyenlerin içmeleri gerektiği safsatadır.


- Soylu efendimiz,
kâğıda dökmekte olduğunuz bu gotik renkli imgeleriniz, üstünden onca yabanıl bulutların geçtiği bu on üçüncü yüz yıl katedralinin oylumlarına kazılı olsa, yerini bulmuş olmayacaktır. Yüreğinizin sıcaklığı ayaklarımızı ısıtıyor.

Ben üşüyorum oysa. Yılgının soğukluğu yayılıyor belki. Bunu biraz olsun, şu sürü halinde bakınarak dolaşan gezginlere yöneltsem, sırıtkan çenelerini kapatır, buz kesen salyalarını kırıp, kaçışmağa çalışmazlar mıydı?

- Kalkın efendimiz,
hiddetinizi, yolun ötesinde kurulmuş Shakespeare & Company kitabevinin az raslanır elyazmalarından bulup çıkarmış gibisiniz. Kalkınız, agoraya varıp ip üstünde yürüyelim. Sineksiz yaşayamıyor, gönlünüzü hoş tutamıyorsunuz.

Üstünde giysilerin, elinde asan olmasa, bir kral olduğunu düşlemek bile güç! Neden hizmetimde olduğunu bilmiyorum; umurumda da değil. Notre Dame’ın önünden çok -boklu- suların geçtiği doğru; şimdi, ışıldaklı teknelere doluşmuş kısa donlu yeni kıtalıların geçtiği sular. Bir kral ile bir soytarının, aynı ağacın dibinde oturduğunu görünce, bunu kendileri için sunulan hoş oyunlardan biri sanıp, el sallıyorlar, boyunlarından çıkarmadıkları makinalarına sarılıp, bizi, eşe dosta gösterilecek gezi anılarına dönüştürmeğe davranıyorlar. Sıkıldım, gidelim.

- Evet efendimiz,
agorada sizi bekliyorlar.

Ama söye bana, bu gece neyi oynayalım? Korkaksoytarı rolünden de sıkıldım. Bu aralar çokca sıkılıyorum. Sevgili dostum, işlet o güzel tacının taşıyıcısını.

- Sakın sonoyunu getirmeyiniz aklınıza efendimiz,
sırası değil.

Sıraların yanaşık düzeni! Sen gerçek bir kralsın dostum.

- Fortuna imperatrix mundi, efendimiz,
beni kral kıldı, oynamak, size hizmet etmek zorundayım.

Dertlenme dostum, kılınanı kırmak inanlarına uymuyorsa, yakınmamalısın.

- İşte, geldik efendimiz,
ipin gerginliğini tartıyorlar bakınız! Kırma döllü grek aşevlerinde döndürülen kuzu kokuları, kösnül terleriyle aç bîlaç gezinen nil görmemiş nil çocukları, esritici tozlar satmağa bakınan karaderili köleler, sarkık memeli –artık uçamaz- aşağı ülkeliler, kıçıüstün ırkın sarı bebeleri, kıllı bacaklarına giyotin deymemiş ondörttemmuzpiçleri, ravenna köylüleriyle, ne oldukları diğerleri kadar belirsiz bu yığın, varoluş soysuzluğunu size yansıtan bu tebâ, sokak parkelerinde şaraplı kusmuklar, kelp sidiklerine bulanık yalınayaklar, lavta çalarmış gibi yapan çingen öykünücüler, taşbeyinli ürkünç erleriniz, çatılmış kargılar, yüzülmüş deriler, atmık birikintileri, sapkınlar, derişgenler, lavantalı kantlar, çiçekçi kocakarılar, çekik gözlü geviş getiren pirinç kutsayıcıları, vandal ve de galatlar,

Of, yeter dostum! Usandırıyorsun beni.

- Hepsi size bakıyorlar efendimiz,

Söyle onlara, bu gece çıkmayacağım ipe, üşüyorum, çok üşüyorum.

- Kesemizdeki değerli taşlara kıyıp, sıcak bir handa aş içelim efendimiz.

Hayır dostum, onları çoktan çıkardım elden; bir sin yazıtına tünemiş, baykuş bakışlı, gelincik ruhlu, porsuk derili felinin boynuna kolye diye dizmiştim hepsini.

- Öyleyse yürüyelim efendimiz,
Soytarıların kendi sarayları olsaydı bile, sizin olmazdı. Benimkine -ki her kralın olmasa da, çoğumuzun bir sarayı vardır diye bilinir- gidelim demeğe aşağılık gururum izin vermez; yürüyelim öyleyse derim.

Yürüyelim dostum. Yığılıp, bitkinlikten kendimize dönene kadar yürüyelim.

- Belki bu geceye sığmaz, gün ışığına taşarız efendimiz.

O zaman da metroya bineriz dostum, ne yapalım! herşeyin boş bir kola tenekesine dönüştüğünü görüp, onu, bir tekme yapıştırmağa yeterli değerlikte saydığımızda, yürümelerimizin geceleri kendiliklerinden bengileşecektir.

- Verin çıngıraklı kukuletanızdan öpeyim efendimiz.

Dalkavukluğun sonu yok dostum. Hadi yürü! Kuşluk vaktine daha çok var. Hâlâ üşüyorum. Niye içmemiz gerekirmiş ki?



(1984)

1 Aralık 2008

A SIMPLE MISTAKE

Whatever the pretext, the celebration of the end of a millenium, the independence of a country or any other special event, it is all the same for any other person. Each new day is just another day in the relationship between two “individual”. The unchangeable personal relationships in a virtually changeing world. “To share” is only hypothetic, just like all other worldly pretexts. “Dates” are virtual to the history of mankind. These hypothesises have an illusion of cover on the outside, while hollow inside and to be shared with “nobody”.
Stanley Kubrick didn’t live long enough to see the turn of the millenium, or maybe he saw it 30 years before. Arthur C. Clarke makes an ironical point: We are making a simple mistake.
The millenium starts on the day of Don Quixote’s victory over the windmills.




*






“The time is coming. Oh, Man, oh Superior Man. Listen to the words of the deep midnight”





T - Hey, you’re home? Don’t know where you are, was gonna ask you to come over, we’ve got drinks and everything. Call back.

M - Any hopes for the new year?

Z - Yes... yes

M - Tell us about your holiday dreams in 2000.

Si - A sunny beach, very warm, with white sand and...alone.

M - And you, how will you meet the new year?

D - What would you expect...As you see, tons of housework to do. Washing, cooking.
No New Year for me.

M - What kind of a man would you like to be with in the new year?

U - My ideal type of man is the same for all years. He should be real handsome, tall, should dress well, and of course be wealthy too. At least he should earn more than me, should treat me like a princess, tell me he loves me...then I would like luxurious presents...like maybe...he comes on the New Year with a key and says “Your Chevrolet is waiting at the door... Do you know such a man?

M - Any plans for the future?

K - Well...I’m real bored if you ask. No plans for the future...no hope. When I come to think of it, I’ve always made bad choices. Wish I had a jeep, and a girlfriend. All my life I dealt with books...all in vain. No, no plans for the future. If you ask me, in chess, queen’s variant is totally wrong.

*

C - I was just passing, saw your lights, thought I’d drop by.

S - Welcome in.

C - Happens only once in a thousand years.

S - Thanks. Champagne? Step in.

C - Expecting anyone?

S - No. You know I’m not.

C - Warm in here.

S - Weren’t you rehearsing today?

C - No. Everyone’s gone somewhere.

S - Why didn’t you?

C - Where? And why should I? It’s much better to have chicken here with you.

S - Turkey!

C - Turkey, O.K...What’s the difference?

S - Differs a lot for them.

C - What about salad?

S - I’ve fixed it. Chicken salad.

C - Oh, music... What about you? No radio work today?

S - I’ve been off for a week.

C - Good.

*

S - How did you like it?

C - It’s all great.

S - A strange thing happened at the last day of work.

C - What?

S - A new 64-channel mixer was brought in the studio. Technicians and electricians, all worked for hours. The place was in a mess. They finally got it all fixed out....Said everything was ready. Then I decided to try it out. The moment I touched the main switch, thousands of volts ran through my body. All my hair went up...I was just about to warn my friends not to touch........

C - My hair went up too. You wouldn’t believe it. Was thinking of having my hair cut for days. Today I decided. You know I have a friend who does this job in her house. I called her three times. She told me the electricity was out. Can you believe it... Nonsense.......
?
He’s hungry?

S - Yes. He’s always hungry.

C - Everywhere was packed today. What’s there to exaggerate. I don’t understand.

S - They are mistaken.

C - What about?

S - Wrong timing.

C - What? A thousand years have come to an end, and you say it’s nothing?

S - Not a thousand years. They are mistaken.

C - How?

S - Wrong calculation. In many cities they installed clocks supposed to count down to zero at midnight. Actually it’s the end of 999 years. We need another year to make it a whole 1000.

C - I still don’t understand.

S - O.K. Say you’re at a grocery. And want to buy 3 kilos of apples.

C - I love them.

S - Fine. If the balance starts from 1 instead of 0, you end up having only 2 kilos instead.

C - Our grocer wouldn’t do that.

S - Not the point. If you want 3 kilos of apple, the balance should start from 0.

C - You mean all those people are aware of this and still trying to have fun?

S - Much the better for them. They wouldn’t miss a chance.

C - Well I knew where the real fun was, so I came here... Then I’d better go and pick some good music to change the mood.

S - I have a better idea.

C - No. No, I don’t want to see it. I’ll pick some good music.

S - What’s wrong? Why? Do we have to wait another year?

C - Oh, these are new! Should we play this one?

S - Please don’t touch them. Please put them back.

C - What about this one?

S - Will you put them back!?

C - Please let’s play this, come on, play this one.

S - No! Please put them down!

C - Then play this one.

S - I said leave them! Don’t fool with me. Leave them alone for God’s sake!!


*






(1999, short movie 2000)