14 Aralık 2008

Ece Ayhan

Oruç Aruoba’ya anlatıyor Ece Ayhan, çok olmuş,
epey bir önce ölümünden;

Cebinde metelik yokmuş. Belki bir kıdım telif parası alırım da günü kurtarırım umuduyla İstiklâl’e gidip yayıncısını görmek niyetindeymiş. Yolda, bir vitrin önünde dikilmiş, camın arkasındaki çeşit çeşit helvalara, fıstıklı, cevizli baklavalara bakan küçük bir roman kız görmüş. Durakalmış tabi. Yalınayak kız yutkunarak bakınırken tatlılara, Ece’yi fark etmiş. Çekinerek “Bana bunlardan alsan a.” demiş, parmağıyla gösterip.
Usta’nın içi burkulmuş, “Hay köfte hayat! Beş kuruşun bile olmadığı zamana denk geldi bu durum.” Ne desin, bir mazeret uydursa belki, belki...
“Kızcağızım, bu tatlılar tatlı görünür ama, zararlıdır sağlığına, yaramaz pek. Boş ver onları ne yapacaksın.”
çıkmış ağzından.
Küçük kız şöyle bir durup yutkunmuş yine, minik çenesiyle oracıkta, köşedeki simitçinin tablasını göstermiş “Peki o zaman, bi simit al!”
Oruç Aruoba’nın gözleri doluyor, devam edemiyor anlatmağa. Ece Ayhan’ın değil helva melva, simit almağa bile parasının olmadığını
Hayatının sonuna dek yokluk içinde, yapayalnız
Yüzyılın en büyük şairlerinden birinin, kimsesiz, umarsız kaldığını
Bildiğimi biliyor.

*

1991’de, İstanbul’a geldiğimde, Ece Ayhan ile aynı evi kısa bir süre paylaştığımızı anlatmam üzerine anlattı dün akşam Ustam.
Artık, bunları yazmak gerek.


(2007)

1 yorum:

Unknown dedi ki...

bir küçük anekdot da benden... 1984 tarihli... içeri girdiğimde küçük bir vazoya topladığı izmatitlerin bittiği andı. sigara paketini çıkardığımda yüzündeki ifadeyi hiç unutmadım...