13 Kasım 2008

YEDİNCİ

1 a
Uzun süredir kullanılmamış. İlk bakışta anladınız. Kokladığınız kapalı kalmışlık, dokunduğunuz ince bir toz. Biri diğerine uzun, dar bir geçenekle bağlı iki oda. Mavi mozayik bezeli banyo arada kalıyor. Tam karşısında mufaktasınız, buraya mutfak denebilir evet. Şu küçük değirmi masada yemek yenebilir. Uçukmavi çay takımı dikkatinizi çekiyor; porselen. Çok eski olduğu belli, yine de hiç kullanılmamış gibi pırıl pırıl. Zarif demliğin üzerindeki ilk gezegenlerarası yolculuğu betimleyen desenlere, işçiliğe bakarsanız, değeri eskiliğiyle yarışıyor dersiniz. Buraya gönderildiğiniz duyulduğunda korunduğu vakumdolaptan çıkarılıp mutfak masanıza pek de önemi olmayan bir nesne gibi bırakılmış; size gösterilen saygının örtülü bir uzantısı olsa gerek.
Kısa tüylü halıyla kaplı geçeneği geriye dönüp katediyor, birinci odada ağır metalik çantanızı bıraktığınız basık sehpanın beriside kendinizi görüyorsunuz. O, çantayı tutacağından kavrayıp size yöneliyor, boşta kalan eli çenenizde hızla biten sakalı sıvazlarken, gözaltı şişleri canınızı sıkıyor. Boy aynası dolabın iç yanına doğru kayarken üstte elbise askıları, ortada sıra sıra gözler çıkıyor ortaya. Alt boşluğa dikine yerleştiriyorsunuz çantayı. Orta sürgülerden soldakini çekip, temiz havlu köşelerine "M. R." başharflerinin mavi oyayla işlenip işlenmediğini merak bile ediyorsunuz. Sağdakinde steril uyku tulumlarıyla mavi odalıklar bulacağınız kesin.
İkinci odada koltuğunuz şömineye bakıyor. Mermer sövenin hemen üstünde ayna olması gereken yere Ettirgam'ın "Bıçaklanmış Zaman"ı asılmış.Tıpkıbenzeri ya da gerçeği, ayırmak zor. İşte bu koltuğa oturup okuyacaksınız kalın mavi dosyanın içindekileri. Hemen solunuzdaki açılır kapanır yatakta uyumak için dönüp duracaksınız; yatağınızın altında gürültülü bir kanpompası atıp duracak, dinleyeceksiniz gece boyu. "Gece" olduğu sözüngelişi. Eski deyimlerden dile kaynamış, pekişip kaldığı halde nesnesi çoktan uçup gitmiş binlerce sözcükten biri ancak. "Gündüz", "bulut", "sonbahar" gibi... Sağınızda kalan duvarda her birimde bulabileceğiniz türden iki ızgara var; biliyorsunuz ki birincisi soluduğunuz havanın, ikincisi günışığı düzeneğinin lumbozlarıdır. İçeri girmenizle kendiliğinden çalışmaya başlamışlardır. Hemen oturmuyorsunuz koltuğunuza. Bir an önce yatağı açıp uyumanızı diliyor yanan gözleriniz, hiç olmazsa ilk gece uyumuştum diyebileceksiniz.

1 b
Koltuğunuz "Bıçaklanmış Zaman"a bakıyor. Eski usulde demlenmiş çayınızı içiyorsunuz. Mavi kaplı dosyayı çantanızdan çıkarıp hemen solunuzdaki sehpaya bırakmış, bütün gün hiç umursamıyormuşcasına bakmamıştınız. Gününüz sıkıcı standart programla parça parça olmuştu zaten. Mavi Rehber uzmanları öyle görülür, tanınır kişiler değildir onlar için. Bu kente gönderilen yedinci uzman olduğununuzu öğrendiniz, öncekilerin de bu odada, bu koltukta "Bıçaklanmış Zaman"a baktığını düşündünüz. Onca uzman gelip gittiğine göre, bu kentte çözülemeyen bir şeyler olduğunu sezmiştiniz. Kalın dosyanın yıpranmış, eprimiş kapağı sizi doğruluyor.
"... Ögeleri, onları biri birine bağlayan mantık dizgesi olmaksızın bir iç kuraldan, bir perspektif, bir hikayeden yoksun bir şekilde yığılmış kentleri, düşlenebilir kentlerin sayısından düşmek gerekir. Kentlerle ilişkimiz rüyalarla olduğu gibidir: Hayal edilebilen herşey aynı zamanda düşlenebilir, oysa en beklenmedik rüyalar bile bir arzuyu, ya da arzunun tersi, bir korkuyu gizleyen resimli bir bilmecedir. Kentleri de rüyalar gibi arzular ve korkular kurar, söylediklerinin ana hattı gizli de olsa, kuralları saçma, verdiği umutlar aldatıcı, her şey başka birşeyi gizliyor olsa da..."
Kopukluktan sonraki döneme ait olduğunu bildiğiniz -daha önce de rastlamıştınız- yüzeylerde iz bırakan renkli sıvıyla doldurulmuş çubuk ile yazılmış, el işi... Yazılımındaki biçimsel değişiklikler uzun geçmişe rağmen kültürel durgunluğun belirleyiciliğini kırıp aşamamış. Burada görev yapan ilk uzmanın ilginç bulup dosyanın başına koyduğu bu metnin kimin elinden çıktığını belki de hiç öğrenemeyeceksiniz. Bu kentte mi yaşamıştı? Gezgin miydi? Yoksa bir tür rehber yazmanı mı? Ya ölümü?
Her neyse... İşe bütün verileri en ince ayrıntılarına kadar deşip özümsemekle başlamalı. Birazdan sizi almağa gelecekler: Yönetmenlerle toplantı -sıkıcı- yemek -tatsız- onurunuza geleneksel gösteri -aptalca-.
2 a birinci uzman
"... Büyük kopuştan bu yana çalışmalarımız sürüyor. daha önce dört kentte görev yaptım. İlk ikisine gönderilen ikinci uzman olmuştum (bu azımsanmayacak bir kolaylıkmış da pek farkında değilmişim) sonrakilerde her şeye o korkunç karanlıktan başlamak gerekti.. Rehber'in temelleri yavaş yavaş ortaya çıkıyor yine de. Umutsuzluk, kimi zaman uzun karanlık geçitlerin sapaklarında, bazen de yatağınızda yakalıyor sizi; soğuk ve belirsiz. Dipsiz boşlukları (elimde kırık bir tebeşir) aklamaya çabalayan bir gölge gibi umarsız görüyorum kendimi, yorgun, sinirli uyanıyorum.
Buraya geldiğimde, artık işini kanıksamış bir profesyonel tutumuyla, ağır ve güvenle çalışmağa kararlıydım. Önceki deneyimlerde geliştirdiğim sade yöntemimle içinden çıkamayacağım bir kuyu olabileceğine inanmazdım. İlk keşif gezilerinde olağan görünmeyen hiçbir şeyle karşılaşmadım. Öteki kentlerde de olduğu gibi yedi sayısı üzerine kurulmuş bir dizgeyle karşı karşıyaydım. Merkezden köşelere yedi ana tünelin ve eşit uzunlukta yedi parçadan oluşan çift kanallı bir çevrinin belirlediği eşkenar yedigen, kentlilerin zaten bildikleri, yaşadıkları bölgeydi. Diğer kentlerdekinden farklı olduğu görülen ilk şey renk unsuruydu: Yedigeni oluşturan ikizkenar üçgenler -ki bunların eşkenar üçgen olduklarını daha sonraki ölçümlerde saptadık- sırasıyla kırmızı, yeşil, mavi, sarı, mor, turuncu, gri renklerindeydi. Bilindiği gibi bu basit bir boyama değil; renk, yapı maddesinin özünde, harcında. Ben kente ilk gelişimde mavi bölgeden girmiştim. Bunu şimdi anımsıyorum. Diğer bir giriş-çıkışın turuncu bölgeden de yapıldığı aşağıdaki plan 1'de gösterilmiştir..."
Yedi parçalı büyük ölçek plan, bir de bütünü gösteren çizim, açılarak büyüyen sayfalarda sürüyor. Ara ara notlar düşülmüş, kimi, değişik yazıcılardan çıktığına göre (belli ki sonraki uzmanlar da aynı plan üzerinde çalışmışlar) güvenilir bir çalışmayı elinizde tutuyorsunuz. Mavi Rehber'in geliştirilmiş son baskısıyla karşılaştırarak ilerlemek işin zor ve sıkıcı yanı.
Gecenin kokusu vanilya tatlılığı kıvamına geldiğinde "gün ağıyor" diye mırıldanıyorsunuz eskilerin dediği gibi. Bunun bastırılmış uykunun bir sanrısı olduğunu okumuştunuz bir yerlerde.
Toparlanmalı. Yarın yani bugün ilk gezilere başlayacaksınız. Bunun için de size verilen yardımcı listesinden ilk seçiminizi yapmalısınız. Önce Mavi Rehberi'i yerleştiriyorsunuz çantaya, sonra dosyayı.

3a
* Mavi Rehber her son basımında, bilinen tüm kentlerdeki resmi uzman sayısında (ne bir eksik, ne bir fazla) çoğaltılır. Bir önceki baskı uzmanlarca yok edilir. Yenisini aldıklarında kendileri görür bu işi.
* "Daha önce" ne kadar da karanlık, belirsiz, kaypak. "Daha önce"nin niceliği bir üstrehberde belirlenmemiş; "Şimdiye değin" ile aynı anlamı taşıması, uzmanların ceplerinde taşıdıkları bilmece küplerinin parçalarından biri
* Daha önceki baskıların tümünün yok edildiği emredici bir varsayım mı, yoksa
* Şimdiye değin kaç baskı yapıldığını uzmanlar da bilmiyor.
* Uzmanlar dışında hiç kimsenin bir Mavi Rehber okuduğu, hatta gördüğü sanılmıyor. Uzmanların yükümlülüklerinden biri de bunu korumak.
* Uzmanların kentlerdeki en yalnız insanlardan seçildiği yaygın bir söylentidir.
* Mavinin saptanmış tonları konusunda ayrıcalık çıkaran bazı uzmanlara işlerinden el çektirildiği bilinir.
1 C
"Sayın uzman...!"
"Sayın uzman... Beni istemişsiniz efendim." Ses odanın içinde. Ayıyorsunuz birden. Başucunuzdaki almacın verici düğmesine basıp "Evet, evet..... Bekleyin, açıyorum." Döşeğinizden fırlıyor, geçeneğin başında, giriş bölmesinin yanındaki anahtar gözüne dokunuyorsunuz. Kapı yukarıya kayıyor. İlk dikkatinizi çeken parlak plastik ayakkabılar, sonra bir çift mavi göz. İçi boş ikircim. Davranıyorsunuz yine de. Üstünüzdeki tulumu çıkarmak üzere banyoya yönelirken sürücünün sessiz adımları belli belirsiz ardınızda, sonra mutfak bölmesinde ince çıngıl sesler, porselen, su.
Çayınız "Bıçaklanmış Zaman"ın önündeki sehpada. O hiç konuşmadan bekliyor. Sanki uzun bir tartışmadan önce kafası karışmış, sonra da düştüğü boşluğun derinliğini kavramış gibi suskun, lumbozun önünde, arkası dönük.
Elleriniz titriyor çayı yudumlarken, geleceği bir bıçakla deşmeğe başlıyorsunuz.
2 b İkinci uzman
"Yedi parçalı planın yedincisini yeniden, yeniden karşılaştırıyorum benimkiyle; yerine oturmayan birkaç sapak, üç beş geçit var yine de. Sanırım kenti derinlemesine -yani üç boyutlu- görememek büyük bir hata. Daha aşağıya giden geçeneklerin varlığını önemsememek saçmalık olur. Bundan böyle 'kapalı', 'çıkışsız' denilen yolların keşfedilmesi için harekete geçmeliyiz...
"Onların ölümü beni yıldırmadı. Korku özgüvenimi kamçılıyor. 120. sarı geçiş (yitişe bir belirti) çıkmaza vardı. Yarın büyük gün.
"Odama döndüğümde dehşetin şömineden çıkarken durdurulmuş olduğunu düşündüm. Mantıksız mı? Ama her şeyin anahtarı bu kara delik sanki: zaman burada asılı, devimsiz.
"Yarına kadar yazacak çok şey olacak; beni çağrıyorlar."

1 d
Aracın panelinde beliren üç boyutlu haritada gideceğiniz en uç noktayı gösteriyorsunuz sürücüye. Elinizdeki Rehber'in kesildiği sınır. Yüzünüze bakmıyor. Bundan özellikle kaçındığına inanıyorsunuz artık. Rehber'in (sürücünün göremeyeceği bir açıda) bu kente ilişkin son haritasını yayıyorsunuz kenara. Aracın ivmesi sizi koltuğa gömüyor birden. Işık çizgileri kıvrıla döne akıyor yanınızdan, bazan aşağıya, kimi zaman yukarı. O'nun yeni tıraşlanmış ensesinde giderek belirginleşen bir damarın saçların bittiği sıklığa doğru ilerlediğini, onun, sizin, bu aracın kabaran damarda ileri doğru fırladığınızı kuruyorsunuz. Midenizden belli belirsiz bir ağırlık yükseliyor göğüs kafesinize.
Sonra her şey duruyor. Gözleri görüyorsunuz yeniden: "Geldik sayın uzman."
2 c üçüncü uzman
" 'Beni çağrıyorlar.' İkinci nesil mavi notların böyle kesilmesi beni çok sarstı. O son araştırma gezisinden sonra onları bir daha gören olmamış. Elimde belki de sonsuza dek yittikleri bölgenin tamamlanmamış çizimlerinden başka bir ipucu yok.
"Görev yaptığım kentten apar topar buraya getirildim. Bizler, kopuş öncesinin mistik abdalları gibi, ya da ikinci katman çingene gezerleri örneği, bir kente bağlanmadan, bugün burada, yarın kim bilir... Sonra karşınıza bir ışık yolu çıkar ve girersiniz. Bir sonraki, yittiğiniz renkten sürer izinizi. Zamanın akışında gölgelerin sınırlarını belirlersiniz. Uygarlığın yazmanları, uzamın ölçüsüyüz. Bunun için seçildik.
.................
"Yorgunluğum ilk günün duygusallığını bütünüyle silmese de, şimdi kendimi daha farklı buluyorum. Karışıklık, belirsizlikten kaynaklanıyor. İkinci uzmanın ayrıntılarda çok titiz olduğu belli ama bağlantıları kurmada yetersiz kalmış olabileceğini düşünüyorum.
"Yedi renk bölgesinin biri birine tıpatıp benzeşmediği ortada: yaptığım karşılaştırmalarda
Mavi - Turuncu
Mor - Yeşil
Kırmızı - Sarı bölgelerinin eşbakışımlı, ama bir ayna izdüşümü gibi ters olduklarını gördüm. Bölge sayısının tek olması beni hep şüphelendirmiştir; Gri bölgenin de diğerleri gibi görülmesinin bizleri yanılttığı sonucuna varıyorum. Gibi görünüyor da, tıpkısı değil.
" Günlerdir çözücülerde çalışıyoruz. Teknisyenler uykusuzluktan yakınıp mızmızlanmağa başladılar.
"Gri bölgenin diğerlerine olan mantıksal aykırılıkları, artık belirginleşen bir başka dizgenin varlığını temellendiriyor. Sanırım! Ya da her şeye yeniden başlamalıyız.
3 b
* Metinde, "p"de oturan birinin yaşamında "q"nun etkisini belirtmeliyim; bu iki kenti biri birine ekli gibi düşünebiliriz. Diyelim ki birincisi ikincisine göre daha derinlerde kalıyor. Birinden diğerine yollar var. Bu yolları bilen biliyor ama tümünü değil. Bir kentten öbürüne geçmek için bazı kestirmeler, beklenmedik sapmalar var, öyle ki iki anabölge arasındaki uzaklık, birinden ötekine gitmek için geçilecek yol, o kişinin yolları bilme derecesine, bir de gideceği kenti az çok tanımasına göre değişecektir. Diyelim ki kentlerden birinin yerini tanımlamak için kullanılan sözler kişilere göre başka başka imgelere dayanacaktır. "q"nun kapladığı alan ile "p"nin kapladığı alan kişiden kişiye değişir. Bu da iki kişi arasındaki rastlantıyı ya kolaylaştıracak ya da bir yanılgı haline getirecektir.
* Bir noktadan ötekine, bir sürü ara durakları aşa aşa ilerlediğiniz sırada, dış yola koşut olarak içinizde oluşan devimi ve içinizde geçtiğiniz yolu anlatmalı, serüveninizin bu çarmıh devresini yansıtmalısınız.
* İstediği anda bir kentten öbürüne ulaşmak isteyen kimse için normal ulaşım yolu nedir... Hem rastlaşmalar da olmalı metinde, beklenmedik anlarda, ancak zamanla aydınlanacak bazı gizli yasaların düzenlediği anlık geçişler olmalı bir kentten ötekine.
* Böylece okur, başından sonuna değin biri ötekine çok uzak birimlerde yaşayan iki kişinin açısından az çok değişik bir anlam taşıyan 'kentler bağıntısı' yasalarına dayanmakla kalmayacak, aynı zamanda her birinin yaşadıkları kentleri tanıma derecesine göre de koşullanmış olacak.
1 e
Basınç koruganını geçip kapıyı açıyor, buzmavi bir aydınlığa adım atıyorsunuz. Uykunun kıyısında, uyanışın eşiğinde, düş gördüğünü düşlemek... Daha önce de gelmiş miydiniz. "Vurgun" diyor sürücü, "bu derinlikte kaçınılmaz oluyor." Kolunuzdan kavrayıp sizi yanında yolların ayrılır gibi göründüğü, eğik kirişlerle berkitilmiş dev bir sütunun önüne doğru yönlendiriyor. Dar bir dikeytaşıyıcıya giriyorsunuz. Kapının önünde, arkası size dönük, "Biraz daha ineceğiz sayın uzman, sizi uç yanaşlıkta bekliyorlar."
Düşüş. Göz kapaklarınız kapanıyor.
................
Ayral geçitler listesinin sonunda. Renksiz (!) olduğuna karar verdik. Pürüzsüz, kıvrıntısız, perspektivsiz de. İçinde daha öteye (nedense) ilerlenmemiş. Bunu anlamak zor değil; kaygı, yatay etkili bir yerçekimi gibi sürüyor geçidin içinde.
Biri "Öte evren", "Koşut evren" gibi birşey söylüyor. Öte evren? Nasıl yani? Kördüğümün ilk boğumunu gevşetmeli miyiz, yoksa buraya kadar deyip geriye
2 d dördüncü uzman
"ÖNEMLİDİR: KENTİMİZE GÖREV YAPMAK ÜZERE GÖNDERİLEN KIDEMLİ UZMAN M.R., ARAŞTIRMALARI SIRASINDA KULLANDIĞI BİR ULAŞIM ARACIN GRİ BÖLGEDE GEÇİRDİĞİ KAZA SONUCU ARAMIZDAN AYRILMIŞTIR. DEĞERLİ ÇALIŞMALARINI DA KENDİSİYLE BİRLİKTE YİTİRDİĞİMİZ UZMANIMIZA SAYGIMIZ VE MİNNETİMİZ SONSUZDUR.
KENT YÖNETİM BİRİMİ BAŞKANLIĞI"
2 e beşinci uzman
"Köstebeklerden sözedildiğini çok duymuştum ama ilk kez bu kentte serbestçe dolaşanlarına rastladım. Birimlerin seyreldiği kenar bölgelerde binlercesi kaynıyor. Zamana direniyor kent. Delik deşik. Sırlar, gizler süzülüp daha da derinlere akıyor. belki de köstebekleri besleyen kaynaklar böyle doğuyordur. Su, yaşamın, dirimin belirtisi değil mi? Bilinmezlik de öyle işte.
"Bugün Kent Tarih Arşivi'nde, mikrodisk dizinlerinin iç içe sıraları arasında kaybolduğumu farkettiğim anda buldum o'nu. Daha doğrusu o beni buldu. Yaşını kestirmek çok zor. Saçları yoktu. Standart dışı giyisileriyle, gözlerinin önündeki büyütücülerle garip bir kadın. Beni büyük kopuş öncesinden kaldığını söylediği belgelerin saklandığı kısma götürdü. Bildiği kadarıyla bu kısımdaki belgeler hiç araştırılmamış, hatta kopuştan beri el sürülmemişleri bile varmış.
"Nedense, önceleri pek önemsemedim. Paradigmaların çokbiçemli yapısında, taşı taşdan, camı camdan ayırmağa çabalayan bir kaçık gibi dönenip durmaktandır diyorum. Aslında kafamın bir köşesinde yer etmiş, de, hani ayrıntılarda boğulmaktan burnunuzun ucundaki beni görmez olursunuz ya, bunun gibi bir şey... Bir sabah uyandığımda yalnızca arşiv, arşivdeki kadın vardı gözümün önünde. Banyodaki aynada, ayakkabılarımın içinde, cebimde... Günlük akışı elimin tersiyle durdurup arşive gittim. Bu kez o'nu bulmak için önce (yine) kaybolmam gerektiğini bilerek.
"İki ayaklı bir köstebek. İzlemekte güçlük çekiyorum. Yerinde durmuyor. Sesini, konuşmasını yönlem olarak almasam yanıbaşımda yok olacak. Kendinden, yaptığı işden hiç bahsetmiyor. Hep bir masal anlatır gibi, geniş zaman kullanarak, tarihle alay ediyormuş izlenimi vererek, hiç durmaksızın konuşuyor. Bir avuç dolusu 'd' tipi kayıtla döndüm birimime. Bunları verirken herhangi bir bürokratik işlem yapmadı bile.
"Artık dışarı çıkmam için bir neden kalmadı. Yönetmenler çalışmaların durmasından endişeleniyorlarmış, alıklar! Her sabah kapıma gelenleri kovalamaktan usandım.
"Bu akşam gidiyorum; merkeze alınmışım. İçimden durmadan gülmek geliyor. Hepsinin canı
"Köstebekler karanlığı yeğler."
2 f altıncı uzman
"Dosya bütünüyle canımı sıktı. M.R. uzmanlarına olan saygının zedelenmesine göz yummayacağım. İşimizin şansla, gizemle hiçbir ilgisi yoktur. Kaldı ki, dosyanın eksik belgeleri bütün bu açıklanamaz gibi görünen olguların nedenidir. Bilerek ya da istemeden, mantık çarpıtılamaz. 'd' tipi kayıtlardan bir iz bile yok ortada.
Türümüz dışındaki canlıların üreme ivmelerinde bir artış olmadığını gösteren veriler, benden önceki uzmanın şizoid saplantılarla işini aksattığının bir başka göstergesi.
Sanırım (ne yazık ki) çalışmaları baştan alacağız."
1 f
Buraya kadar deyip geriye mi döneceğiz? Gerek yok: Merkeze gelmişiz.
Geçit, bu çok büyük birime açılıyor. Yedigen. Çok basit, yalın; yedigen... "Burası şeyi andırıyor..." diyor sürücü, "Arşivi." diye tamamlıyor biri.
Her şey tamam. Bütün ayrıntılar, sıralar, kayıtlar. Kent Arşivindeyiz! Ya da tıpkısı.
................
Herkese yetecek kadar var, en son baskı.
3 c
* En "tam" kitap ilk yazılandır.
(M.R., önsözden)


*** *** ***

(1999)

Hiç yorum yok: